XXXI| hidden pearl in the blue satin

2.2K 236 71
                                    

Parmaklarımla sıkıca tuttuğum kamamı göğsüme bastırırken yan hamakta yatan Jared'ın bıraktığı sesli nefesten sonra gözlerimi yummuştum. Duymamam gerekiyordu. Henüz onların arasında geçirdiğim ikinci gece olsa da dayanmalıydım. Ama bu tacizden başka neydi ki?

Bir kez daha inlediğinde "Sessiz olacak mısın?" diye sordum kendimi tutamayarak. Sırtım ona dönük olsa bile şu an o lanet dudaklarında boktan bir tebessümün olduğuna emindim.

"Gelip beni susturmayı dene tatlım."

Cevap vermedim. Gecenin bu vakti başıma bela açmak gibi bir isteğim yoktu. Onun aksine sessiz bir nefes bıraktım. Zayn'i özlüyordum. Kolları etrafımdayken hiçbir şeyi düşünmeden uyumayı da onun kadar özlüyordum. Şimdi yanına gitseydim ne olurdu ki?

Bu fikirden hızlıca vazgeçtim. Neler olduğunu hatırlattım kendime. Hiçbir şey yapmamış olmama rağmen Bonnie'nin yanında durmuştu.

Aslında... İtiraf etmem gerekirse, içimdeki en büyük duygu uzun bir süredir kıskançlıktı sanırım. Onların arasındaki bu ilişkiye duyduğum kıskançlık kalbimi kemiriyordu. İlişkilerinin aşk olmadığını bilsem de onun kadar çok güçlüydü. Anladığım kadarıyla Bonnie'nin kimseye anlatmadığı sırları Zayn biliyordu. Peki bana anlattığı ya da henüz anlatmadığı şeyleri Bonnie biliyor muydu?

Bu duygudan kesinlikle nefret etmiştim. O aptalı kıskanmak kadar saçma bir şey olamazdı. Dostluk normal bir durum. Hatta çok güzel. Dostlukları böylesine sağlamsa şanslıydılar. Olgun düşünmeliyim. Ama ona karşı olan bu güçlü duygularım çoğu zaman olgun düşünmemi engelliyordu.

Jared tekrar inledi.

Daha fazla tahammülüm kalmadığında hamaktan kalkarak güverteye çıktım. Karanlık olsa da ay ışığı fazlasıyla yeterli, görebiliyordum. Kıç taraftaki sağ alabandaya yanaşıp uygun bir yere çöktüm ve sırtımı oraya yasladım. Serindi. Kamamı bırakmadan kollarımı birbirine sardığımda bacaklarımı da kendime çekmiştim. Burada titremek, orada Jared'ı dinlemekten çok daha iyiydi. Buna rağmen uyku sorunum devam etti ve sabaha kadar uyuyamadım. Sadece gün doğumunun gerçekleştiği bir anda uykuya direnemeyen gözlerimi bir süreliğine kapatmıştım. Tabi elimdeki kama sertçe döşemelere düştüğünde çıkan sesle irkilerek tekrar gözlerimi açtım. Fakat uyku öylesine bastırmıştı ki -ve dün geceden beri neredeyse hiç uyumamıştım- döşemelerin üzerine kıvrılarak uzandım. Kahvaltıyı hazırlamam gerekiyordu ama bunu yapmadan önce sadece birkaç dakika uyumaya ihtiyaç duyuyordum.

Garip bir rüyanın kollarındayken adımın seslenilmesi ile gerçekliğe sıyrılıp Edwin'in ciddi bakışları ile karşılaştım. Tek dizinin üzerine çökmüş bir şekilde hemen önümde duruyordu. Uyku sersemliği ile uzandığım döşemelerde doğrulurken "İyi misin?" diye sormuştu.

Başımı onaylar anlamda salladım. "Bir şey mi oldu?"

Bana herkesin acıktığını söylediğinde gereğinden fazla burada uyuduğumu anlayıp hemen ayağa kalkmış ve ambara gitmiştim. Bana verilen listedeki hiçbir ölçüyü aşmadan her şeyi hazırladığımda açlıktan homurdanmaya başlamış adamlara yemeklerini verdim. Bazılarından her zamanki nankör sözcükleri bile duymuştum. Ama bunları umursayamayacak kadar yorgun hissediyordum.

Bir şekilde bu işi de bitirip kaptanın tepsisini alarak onun odasına doğru yürüdüm. Doğruca içeri girdiğimde onu yosunlardan dolayı yeşil bir renge bürünmüş pencerelerden dışarıya bakarken bulmuştum. Bir adım daha atacaktım ki "Kapıyı çalmadın." dedi soğuk bir sesle. Omuzlarım kederle çöktü ve dışarı çıkarak kapattığım kapıya işaret parmağımla vurdum. Girmemi söylemişti. Dediğini yaparak odanın içinde ilerledim ve elimdeki tepsiyi masanın köşesine bıraktım. Ardından sessizce ambara geri dönüp payıma düşen yemeğimi yedim.

the reaper • zmWhere stories live. Discover now