XII| too good for this world

3K 267 114
                                    

"Annen seni sever miydi?" diye sordu her zamanki kederli sesiyle. "Benimki beni hiç sevmezdi. Evet, hem de hiç. Beni kan ve gözyaşı ile birlikte bacaklarının arasından çıkarırken canını çok yakmış olmalıydım. Benden nefret etmesinin sebebi buydu muhtemelen. Onu unuttum Mariah. Unutmalıydım. Ama geçen sene on beş yaşında genç bir delikanlıya kılıcımı sapladım ve o, ölürken bana acı içinde "Anne?" dedi. "Anne?" Ben onun annesi değildim ki. Ben bir adamdım, çocuk bunu görmüyordu. Bana annemi hatırlattı. Ve şimdi hala unutamıyorum."

Efkarlı Samuel yılgın bir iç çekerken içimde kalan son pozitif enerji kırıntılarını da yok etmişti. Dakikalardır neden bahsettiğini bilmiyordum ve beni yormuştu. Önümdeki lezzetli kekten bile daha fazla yemek istemiyordum artık.

"Ya sen?" dedi hala susmazken. "Birisini öldürdün mü? Öldürürken o insanın gözlerine baktın mı?"

Başımı iki yana sallayıp yemeyi keserek arkama yaslanmıştım. "Hayır, öldürmedim."

"Bir mucize."

Efkarlı Samuel öldürmenin nasıl bir his olduğunu bana anlatırken onu dinlemeyi keserek salonun diğer köşesindeki kaptana bakmıştım. Birkaç dakikadır oradaydı ve Bonnie ile ciddi bir mesele hakkında konuşuyordu. Sadece ona bakmak bile öfkelenmem için yeterliydi. Ya da biraz daha kırılmama. Çünkü dün geceden beri buradaki fahişelerden ne farkım olduğunu düşünüyor ama bulamıyordum. Beni kullanmıştı. İstediğini almış ve hiçbir şey söylemeden de gitmişti.

"Gözlerindeki kıvılcımlar da nedir? O kıvılcımları güzel Mathilda' mda da görürdüm. Onu tehlikeli yapıyordu. Sen de tehlikeli misin?"

Ona baktım. "Hiçbir şey değilim."

"Daha korkunç."

Ayağa kalkıp eteğimi düzelttim ve "Gitmem gerekiyor, Adonis' i bulacağım." diye bir açıklama yaptım. Ayrıca onun daha fazla enerjimi sömürmesini istemiyordum.

"O pezevenkle ne işin olabilir?" Şaşırmıştı.

"Beni rahibe götürecek."

"Seni sadece cehenneme götürür Mariah. Pezevenklere güvenilmez."

Omzumu silktim. Umrumda değildi.

Arkamı dönerek harekete geçtiğimde üst kata çıktım ve Adonis' in odasına doğru yürüdüm. Kapısı zaten aralıklı olduğundan kolayca içeri girmiştim. Maovesa ile pencerenin önünde konuşuyordu. Beni gördüklerinde konuşmayı keserek sorar gözlerle bana baktılar.

"Beni rahibe götürecektin?"

"Evet, tatlım, unutmadım. Beni aşağıda bekle. Birazdan geleceğim."

Başımı onaylar anlamda sallayarak onları yalnız bıraktığımda aşağı indim. Samuel gitmişti. Onun yerine oturdum ve masada öylece duran biradan içtim. İçimde korkunç bir ağlama isteği vardı.

Adonis söz verdiği gibi fazla uzun sürmeden karşıma geçtiğinde elimdeki maşrapayı bırakarak ayağa kalktım. Elini belimin arkasına koyarak beni kapıya doğru yönlendirmişti. Dokunuşundan rahatsız olduğum için hızlı iki adım atarak ondan kurtuldum. Muhtemelen rahatsız olduğumu anlamamıştı bile.

Kapıya varmak üzereyken kaptanın "Adonis." dediğini işittim. İkimiz de arkamıza baktığımızda kaptanın bize doğru yürüdüğünü görmüştük. Tam karşımızda durduğunda ciddi ifadesiyle pezevengin gözlerine baktı ve "Onu ben götüreceğim." dedi.

"Kendini yormaya değmez kaptan. Deli Roger uzakta sayılır. Üstelik," Buz mavisi gözleriyle kısaca beni inceledi. "Onunla sohbet etmeyi umuyordum."

the reaper • zmWhere stories live. Discover now