XXXIII| chasing a song in cumana

2.4K 248 146
                                    

Küçük bir bilgilendirme

Bu bölümde olanlar geçen bölümde olanlardan aylar sonrasını anlatıyor. Yani zaynin yarasına noldu gibisinden kafanız karışsın istemedim

İyi okumalaar 🥳

__

Gözlerimi aralayarak aydınlığa uyandığımda aldığım derin nefesle beraber göğsüm yavaşça yükselip normal haline döndü. Bugüne kadar kaldığım en iyi oda burasıydı sanırım. Temiz olmasıyla birlikte iki penceresi vardı. Dolayısıyla sabah güneşinin ışığı odayı inanılmaz ferahlatıyordu.

Yüzümü yana çevirerek göğüs üzeri uyuyan ve bir kolunu üstüme bırakmış Zayn'e baktım. Henüz uyanmamıştı. Aslında gerçekten uyuduğu da pek söylenemezdi.

Önüne düşmüş uzun saçlarını nazikçe geriye çekerek güzel yüzünü açığa çıkardığımda onu sarsmamaya dikkat ederek üzerimdeki kolunu çektim. Ardından doğrularak bacaklarımı aşağı sarkıttım. Kısa bir süreliğine ayaklanıp elbisemi giyerek tekrar yatağın kenarına oturduğumda çizmelerimi ayağıma geçirip düğümlerini hızlıca bağladım. Artık belime kadar uzamış olan saçlarımı parmaklarımla öylesine düzelttikten sonra ayağa kalkacaktım ki, bileğimi bir anda yakaladı.

"Nereye?"

Omzumun üzerinden ona baktım. Gözlerini açmadan, uykulu bir halde konuşmuştu.

"Kıyıya gideceğim."

Üzerine doğru eğilip elmacık kemiğinin üzerine bir öpücük kondurduktan sonra bu defa bir engel yaşamadan ayağa kalkabildim ve son olarak da kamamı aldıktan sonra odadan çıktım.

Cumana denilen bu yere bir hafta önce kadar gelmiştik sanırım. Küçük bir sahil kentiydi. Yerlilerle beraber Avrupa'dan gelen insanları da içinde barındırıyordu. Birçok yere gitmiş olmamıza rağmen Cumana en çok sevdiğim ve bana insancıl gelen yer olmuştu. Belki de genelevlerden uzak durduğumuz için böyle hissediyor olabilirdim.

Kaptanın daha önce de dediği gibi karadayken herkes özgürdü. Tayfanın büyük bir kısmı zamanını genelevlerde geçirirken ikimiz ise tüm o korsanlardan uzakta, bir handa kalıyorduk. Gündüzleri bu tatlı kenti keşfedip küçük gezintiler yapıyor, geceleri ya odamızda vakit geçiriyor ya da kentin meyhanesine giderek orada eğleniyorduk. Mutluydum. Bir tatilde gibiydik.

Tanıdığım yüzlere selam vererek kaldığımız hanın hemen önünde olan kumsala ayak basarak okyanusa doğru ilerledim. Kıyıya varmak fazla vaktimi almadı. Normalde oturmayı planlıyordum ancak okyanus öyle güzel görünüyordu ki çizmelerimi çıkararak eteğimi elimde toplayıp ayak bileklerimin bir karış üzerine kadar suya girdim. Rüzgar saçlarımı arkaya savuruyor, güneş içimi ısıtıyordu.

Berrak suda bir şey dikkatimi çekinceye kadar orada öylece durmuştum. Ardından eğilerek suyun içinden onu aldım. Çıkıntıları çok hoş olan, kahverengi ve beyaz karışımı renklere sahip bir deniz salyangozu kabuğunu tutuyordum. Kabuğu kulağıma götürüp duyduğum tanıdık sesleri dinlemeye koyularak gözlerimi kapattığım aynı zamanda düşüncelere de dalmıştım.

Bugün yıldönümüydü. Her şeyin başladığı, o kapıdan geçtiğim ve hayatımın bir anda bambaşka bir şeye çevrildiği gün... Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum. Bazen çok hızlıydı. Bazen ise cehennem kadar yavaş. Ama artık eski hayatımı o kadar çok düşünmüyordum. Aslında birçok şeyi eskisi kadar düşünmüyor ve sadece şu ânı yaşayarak mutluluğu kovalıyordum. Doğrusu mutluluk epeydir benimleydi zaten.

Gözlerimi araladığımda iç güdüsel bir şekilde arkaya baktım. Kumsalda, aralıklı bacaklarını kendisine çekmiş olan Zayn, kollarını dizlerine yaslamış ve ellerini de bacaklarının arasındaki boşlukta birleştirmiş bir şekilde beni izliyordu. İyice uzamış olan saçlarını özensizce arkada toplamıştı. Artık beyaz olmayan beyaz gömleğini, siyah deri pantolonunu, deri çizmelerini giyiyordu. Kılıç kemeri de elbette oradaydı.

the reaper • zmWhere stories live. Discover now