Bölüm 6 - "Leon"

373 124 185
                                    

Saat 14:00 ve hâlâ telefon yoktu. Tek bir mesaj bile. 

Elisabeth, uzun zaman sonra Kevin'a yazarak konuşmak istediğini söylemişti. Bir hafta sonra sinirinin veya kırgınlığının az da olsa geçmesini umuyordu. Yazdığı mesaja cevap alamasa da Kevin'ın mesajı okuduğunu biliyordu. Ve içinde geleceğine dair bir umut vardı.

Kız buluşma yerine, kafeye tam zamanında gelmiş, beklemişti. Ama Kevin ortalıklarda görünmüyordu. Elisabeth geleceğini düşündüğünden biraz daha bekleme kararı almıştı. İşi çıkmış olabilirdi. Zaten pek dakik bir insan da değildi. 

Beklerken kafeyi incelemeye başladı. Yine okulundan bir sürü tanıdık öğrenci hafta sonunda takılmak için kafeye gelmişti. Zaten kasabadaki en popüler mekândı. Birkaç ay önce mekânın el değiştiğini biliyordu. Yeni sahiplerini önceki sahibi kadar tanıyamasa da çok iyi kişiler oldukları belliydi.

Kafe daha da güzelleşmiş, yenilikler yapılmıştı. Bir ay önce sol tarafta kalan boşluğu küçük bir sahneyle doldurmuşlardı. Bazen insanlar o sahneye çıkar şarkı söylerdi. Ama nadiren olurdu bu. 

Elisabeth'in en sevdiği şey kafe sahiplerinin enstrüman çalıp şarkı söylemesiydi. Çok yetenekli olan bu karı ve kocanın eskiden grupları olduğunu da tezgâhın arkasında duran fotoğraf çerçevesinde görmüştü. Neden artık gruplarının olmadığını sormak istese de sormamıştı, o kadar samimi olamamışlardı daha. 

Sahnede biri yoktu ama şarkı vardı. Bu kafenin el değiştikten sonra şarkısız kaldığı tek bir günü bile hatırlamıyordu. Kafe sahiplerinin müziğe ne kadar önem verdikleri de belli oluyordu böylece. 

Kışın gelişiyle her yerde çalan, neredeyse herkesin bildiği o şarkı ve melodiler insana huzur veriyordu resmen. Elisabeth'in yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu üzüntüsüne rağmen.

Saat 14:25 ve Kevin hâlâ yoktu.

Kar ve rüzgâr biraz daha hızlanmıştı. Dışarıda yürümek bile zor bir hâle gelmişti. Camdan dışarı bakarak yürümekte zorluk çeken insanları izledi. Kafenin sıcaklığı cezbedici olacak ki gelenlerin sayı da artmaya başlamıştı. 

Elisabeth her kapı açıldığında umutla oraya doğru bakıyordu ama her bakışta yeni bir hayal kırıklığı yaşıyordu. 

Gelmeyeceğini kabullenmek istemedi. Kevin yapmazdı, yapmamalıydı. Onca zaman tanıdığı kişi değil miydi sahiden? Bu kadar mı yanlış tanımıştı onu?

Saat 15:30 ve tek başına oturuyordu hâlâ. 

Tam bir saat geçmişti. Ve umudu kalmamıştı. İkinci sıcak çikolatasını istemiş ve beklemekten vazgeçmişti. Ne kapıya bakıyordu artık ne de pencereden dışarı. Belli ki gelmeyecekti. 

Kafede kalmasının tek nedeni de sadece kalkacak hâli kalmamış olmasıydı. Ve sipariş verdiği ikinci sıcak çikolatasını içmeden bir yere gitmek istemiyordu. 

Dalgın dalgın parmaklarıyla oynarken masaya biri bir şey bıraktı. Elisabeth siparişi geldi sandı ve kafasını kaldırmadı bile. Ama sonrasında bu kişi gitmeden masaya başka bir kupa bardağı daha bıraktı ve karşısına oturdu. 

Elisabeth parmaklarıyla oynamayı kesip karşısında oturan kişiyi Kevin sanarak heyecanla bakışlarını kaldırdı. Ama o kişi Kevin değildi. 

Daha bir gün önce varlığını fark edip de süzdüğü yeni çocuk duruyordu karşısında. Geçen seferki gibi siyah bir sweatshirt giymişti. Kumral saçları karışmış, alnına dökülmüştü. Dikkat çeken, griye yakın mavi renk gözleriyle doğrudan kızın gözlerinin içine bakıyordu. 

Sevgili ElisabethWhere stories live. Discover now