"Ne bağırışıyorsunuz oğlum?" Abim de mutfağa girdiğinde iki saniye suratına bakıp tekrar mahvolmuş mutfağıma döndüm.

"Arkadaşın mutfağımı ne hale getirmiş, görmüyor musun?"

"Kusura bakma Âtım kardeş. İstemeden oldu." En azından biraz daha mahçup duruyordu şimdi Gevşek. "Karnım acıktı. Bir makarna yapayım dedim. Dalmışız muhabbete. Duman gelince fark ettim."

"Makarnayı bir insan nasıl yakabilir? Nasıl bir dalmaktır bu?"

"Yeter Âtım. Alt tarafı bir paket makarna, bir tane tencere. Ne tantana ettin akşam akşam. Özür diledi çocuk işte." Dönüp kötü kötü yüzüne baktığımda abim arkadaşını da peşinde sürükleyerek salona geçti. O alt tarafı bir paket dediği makarna bugün akşam yemeğim olacaktı benim. Mutfak penceresini açıp odama doğru yol aldım salona hiç uğramadan. Zira o üç adamın da mümkün olduğunca suratlarını görmek istemiyordum. Bu düşüncem kendi kendime sırıtmama neden oldu. Sanki onlar çok meraklıydı benim suratıma.

Odamdan pijamalarım ile çıkıp tekrar mutfağa geçtim. Ekmek dolabından iki ekmek çıkarıp buzdolabını açtım. İçinde sadece salça vardı. İki ekmeği de dilimleyip salçayı üzerlerine tek tek sürdüm. İki büyük tabağa bölüştürdükten sonra işim bitmişti. Tabakları alıp salona geçtiğimde sadece Fuad dönüp benim olduğum tarafa baktı. Diğer ikisi televizyon izliyorlardı. Önlerine geçip aralarına hazırladığım tabaktan birini koyunca önce birbirlerine sonra bana bakarak sırıttılar. Cem gevşeği parmaklarını yanağıma uzatıp makas aldığında sert sert yüzüne baktım. Sırıtmaya devam ettiğinde pek etkili olmadığımı anladım ama ödün vermedim yine de.

"Merhametlidir benim kardeşim, dediğinde abartmıyormuşsun gerçekten Senan." Ben koltuğa geçtiğimde abim yerinde rahatsızca kıpırdandı.

"Saçma salak konuşma lan. Ye işte yemeğini." Kendi de bir lokma alıp bana döndü. "Eline sağlık kardeşim." Kafamı sallayarak cevap verdim. Kendi ekmeğimden de bir ısırık aldığımda kaşlarını çattı. "Sen iş yerinde yemiyor muydun?"

"Bugün patlıcan vardı yemekte." Fuad'a dönüp başka bir dilimi ağzına doğru uzattım. "Aç ağzını." Sessizce kurduğum cümle ile söylediğimi yaptı. Ekmeği dudaklarına değdiğinde biraz daha açıp bir ısırık aldı. Dudaklarını yavaş yavaş hareket ettirdikten sonra memnuniyetle sırıttı. Hipnoz olmuş bir şekilde onu izlerken Gevşek'in sesini duydum.

"Patlıcan yenmez mi be?"

"Alerjisi var onun." Abimin benim yerime cevap vermesi şaşırtmadı. Küçükken az beklememişti başımda o dönemlerde.

"Harbi mi lan?"

"Tabi oğlum böyle her yeri pul pul yara oluyor, mide bulantısı falan..."

"Âtım!" Fuad'ın yüksek sesiyle birlikte hepimiz korkuyla ona döndük. Bunu fark etmiş gibi çatılan kaşlarını düzeltip gülümsedi. "Bana bir bardak su verir misin? Boğazım yanmaya başladı."

"Yoksa senin de alerjin mi var?" Dedi Cem, ben sehpanın üzerindeki sürahi ve bardağa uzandığımda.

"Ne yapardın öyle bir durumda?" Soruyu soran Cem'di ama Fuad bana bakarak sormuştu sorusunu.

"Ben Âtım." Dedim bardağı dudaklarına ulaştırmadan hemen önce. "Cem soruyor."

"Ama ben senin cevabını merak ediyorum." Abime dönüp öfkeli bakışları ile karşılaştığımda boşalmış bardağı sehpaya geri koydum.

"Umrumda olmaz." Yalandı tabi. Büyük bir paniğe kapılacağımı biliyordum. Ama o an için abimi tatmin etmişti bu cevap. Fuad'ın yüzündeki hayal kırıklığı ise canımı epey sıkmıştı. Konuyu değiştirmenin tam zamanıydı. Abime dönüp konuştum. "Ben yarın geç geleceğim. Birinizin burada kalması gerek."

YARALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin