Alışılmışın Dışı

8.2K 895 711
                                    

M.Can Asfuroğlu-Ben Kötü Biri Değilim

Son kurduğu cümlenin ağırlığından kurtulmak için beş altı saniyelik bir sessizlik yetti. Her zaman yaptığım gibi düşünmeyi sonraya bıraktım. Şimdi sadece onunla ilgilenecektim. Gözleri hala yıldızlardaydı. Sessizdi. Yan tarafımızdaki bardaklara uzanıp ikisine de dikkatlice çay doldurdum. Elime aldığım bardağını sağ tarafından kolumu uzatarak ona ulaştırdım. Daldığını fark edince;
"Fuad." diye seslenmek zorunda kaldım. "Çay." Teşekkür ederek bardağı aldıktan sonra bu defa hazırladığım çerez tabağını uzattım ona doğru. Kısa bir an tabağa bakıp aldı. Tam elimi geri çekiyordum ki bileğimdem yakalayıp kendine doğru çekti. Beklemediğim anda bedenine doğru savrulmama rağmen son anda toparlanarak kafamı sırtına saklamayı başardım. Yüzüm sırtında, kalbim korkudan hızlanmaya başladığında fısıldadım.

"Söz vermiştin." Sesimin çaresizce çıkmasından nefret ettim o an. Kendime olan nefretimle başa baştı o dakika. Bunca yaşadığım şeylere rağmen insanlara güvenmeye devam ediyordum.

"Korkma." Dedi ciddi bir ses tonuyla. "Sadece ellerine bakmak istedim." Elimde dokunuşunu hissedince kafamı sakladığım yerden kaldırıp omzunun üzerinden ne yaptığına baktım. Gerçekten de inceler gibi bir hali vardı. Kaçmayacağıma kanaat getirince avucumu kendi avuç içine denk gelecek şekilde ayarladı. Parmaklarının boyu benim parmaklarımla neredeyse eş gibiydi. Benim parmaklarım biraz daha ince ve açık renkliyken onun daha biçimli bakımlı ve bana nazaran daha koyu renkliydi. Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip birbirlerine doladığında bu hissin rahatsız etmediğini fark ettim. "Uyumlular." dedi sırıtarak. Parmaklarımı çekmek için hareket ettiğimde engel oldu.

"İnsanlara dokunmayı seviyorsun." Dalga geçtiğimi anlayınca küçük bir kahkaha attı. Şimdi baş parmağı ile elimin üstünü okşamaya başlamıştı. Bu beni de güldürdü.

"Dokunmayı ve dokundurtmayı seviyorum."

"Tamam, bu kadar yeter!" Asla öfkeli olmayan öfkeli sesimi duyunca yeniden kahkaha attı ve beni serbest bıraktı.  Eski yerime geri dönerek çayım ile ilgilenmeye başladım. Onun için hazırladığım kitabı hatırlayınca tekrar konuştum. "Kitap okumak ister misin?"

"Senin kitap okumanı isterim." diye anında cevap verdi.

"Olur." Dedim kitabı elime alarak. "Sana şiir okuyacağım bugün. Bir sayı söylesene. 100'ü geçmesin."

"97." Sayfaları hızlıca karıştırıp dediği sayfayı buldum. Boğazımı hafif bir öksürük ile temilzeyip okumaya başladım.

"Güneşin kelimeleri yuvarlayarak konuştuğu bir sabah.
Manzara kesat.
Radyoda eski bir şarkı eski ve tuhaf.
Kedilerin hasılatı topladıkları bir çöplük.
Kavga, kıyamet
Şimdi fotoğraf çekilsek gözlerimiz bulutlu çıkar.
Baharın en hırpani kadrosu arkamızda;
Uçurtmalar, kediler ve aşk.
Şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek uçar.
Şimdi her fotoğraf bizi dışlar,
Nisansız ve insansız bir sabah.
Ne yapsa, anlamaz insanın dilinden yağmur.
Ne yapar açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir,
Ücra günler büyük harfle başlar.
İnsan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi taşar?
Bıraksak biz, belki bir fesleğen anlar.
Marifetli bir şişenin dibi bizi yedi renge boyar.
Tenimiz sefil.
Oysa aklımız ağrır bir çocuk balkondan sarksa, ölüm pejmurde elbiseyle ayaklansa...
Otobüsler suskun
Yüzümüz gaste kağıdından bu sabah
Zam, kira, kaza, yakıt, umut.
Gözlerimiz denizler altında yirmi bir fersahta.
Güneş kimbilir hangi uzaklarda?
Kimbilir nerde şimdi o rezil, polikarya?"

YARALIWhere stories live. Discover now