0.5

389 27 128
                                    

Daha güneş doğmadan yavaş yavaş uyanmaya başlamıştım. Uykulu gözlerimi avuşturup gözlerimi Jerome'a diktim. Bu sefer uyuduğuna emindim. Kızıl saçları karışmıştı. Görmeyeceğini bilsemde ona içtenlikle gülümsedim. Bazen o soğuk geceye borçlu gibi hissediyordum.

Ağır ağır hareketlerle yataktan kalktım, banyoda dağılan saçımı düzelttikten sonra sessizce arka bahçedeki balkona indim. Bahçe ile aynı hizada idi ve güneşin doğuşunu izlemek için harika bir ortamdı.

Balkondaki şu ikili yada üçlü artık her neyse, geniş salıncağa oturdum. Güneş çıkmasa da gökyüzü aydınlanmıştı. Gerçekten muazzamdı. Rüzgâr ile hafifçe sallanıyor ve ruhumu her zaman dinlendirmeyi başaran gökyüzünü izliyordum. Bir yandan mırıldanırken düşüncelerimin beni kendi yaşantımdan uzaklaştırılmasına izin veriyordum.

Renklerin bu geçişi ruhumu dinlendirirken sabah ayazında üşüdüğümü fark ettim. Içeriye geçip bulduğum ilk ceketi aldım, telefonumu ve kulaklığımı da alarak ihtiyaç duyduğum neredeyse her şeyi gidermiştim.

Rüzgardan hafifçe sallanan salıncağa geri oturdum. Kulaklığı kulaklarıma taktığım gibi arkama yaslandım. Sadece Alec Benjamin'in şarkıları olduğu playlistim çalarken bütün düşüncelerden uzaklaşmaya çalışarak yavaş yavaş aydınlanan gökyüzünü izlemeye devam ettim.

Yinede her zaman gün batımını daha çok severdim. O tam güneş battıktan sonra gökyüzünde oluşan o renkleri... Yavaşça gün karanlığa bürünürken ki geceye ve sonsuz gibi görünen karanlığa rağmen ayın ve yıldızların parlaması bana hep huzur vermiştir. Karanlık oldukça yıldızlar daha çok parlıyordu...

Ceketime sokulmuş,ancak bedenimin hafifçe titremesine izin veriyordum. Bütün bu düşünceler ve hisler ile oyalanmışken birinin sol kulaklığımı çekmesiyle irkildim.

Jerome'un yanıma oturduğunu görünce rahatladım. Garipti. Çoğu insan onu görünce panik yapardı. Yüzüme belirsiz bir gülümseme yerleşmişti.

Yanımda bir süre ses çıkarmadan oturdu. Ara sıra ona dönüp baksamda sanki o hiç oralı değil gibiydi. Onu tanımasam aklına takılıp rahatsız eden bir şey olduğunu düşünürdüm.

Onu izlediğimi fark ettiğini biliyordum ama hiç bir tepki vermiyordu.

Hâlâ sabahın erken saatlerindeydik, Rose'da birazdan uyanırdı büyük ihtimal.

Jerome'a dik dik bakmaya devam ettiğim sırada oda bana baktı ve yaklaşarak büyük bir sırıtma ile konuşmaya başladı:

"Günaydın öpücüğü yok mu?"

Yüzümü ekşiterek ona baktım, kesinlikle havasındaydı.

"Jerome..."

"Efendim?" Ne diyeceğimi tahmin etmeye çalışır gibiydi, seve seve işini kolaylaştırırdım.

"Siktir git." Saçlarımı hafifçe savurarak zafer gülümsemem ile ayağa kalktım.

Birkaç adım ardından eve gireceğim kapıya ulaştığım da hâlâ ona bakıyordum. Kapıyı açtım ve Rose'un üstüme düşme şokuyla afalladım.

Onun da ağırlığı ile ikimizde yerdeydik.

"Lan Rose kalksana üstümden. "

Ellerinden kuvvet alarak kalkmaya çalıştığına:

"N'oldu n'oldu öpüştünüz mü?"

"Ya bi siktir git!" Diyerek onu üstümden atmaya çalışarak içeri geçtim. Ne mallarla uğraşıyordum ben ya. Dışarda ikisinin gülüşmelerini takmamaya çalışarak kahvaltı için bir şeyler hazırlamaya çalıştım.

To już koniec opublikowanych części.

⏰ Ostatnio Aktualizowane: Dec 15, 2020 ⏰

Dodaj to dzieło do Biblioteki, aby dostawać powiadomienia o nowych częściach!

Jerome Valeska[Fanfiction]Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz