33. Bölüm

17.6K 810 392
                                    


6895 kelimelik bir bölüm sizlerle. Yazdığım en uzun bölümdü.


Günlerdir tek nefes değmeyen cansız odasına feri kesilen ruhunun adımlarıyla ilerledi. Keskin soğuk taş duvarlardan yüzüne tokat misali çarpıyorken elektrikli sobayı prize takıp az önce olan etinin derinlerine sokulan sert sözlerden kurtulmak için bedenini örten giysilerden kurtularak banyoya girdi. Yirmi üç yıllık ömrünün en sert geçen son yılı dişlerini takırdatacak kadar soğuk, dimağını yaracak kadar keskindi. Sıcak su başından aşağıya, boynundaki köprücük kemiklerine ve göğüslerine inerek tüm kurtlu düşüncelerin akmasına yardımcı oluyordu. Ağlamak kadar basit değildi yaşadıklarını teninin aşağısına indiriyor olmak, tam olarak ruhuna açılan yaraların derinliğinden kopup gelen kan dolu nehirlere kurban kesilen bedeniydi. Ayakta dikilmekte bile acizleştiği an kabin kuvetine, sıcak suyun tepesinden yağmur gibi yağmasına müsade ederek oturdu, bacaklarının etrafına kollarını sardıktan sonra çenesini dizlerinin üzerine bıraktı.

"Asya," diye kendisine seslenen Süleyman'ın sesini dahi işitemiyor olmak az evvel istenmediğini yine ve yine telaffuz eden kayınpederinden sebepti. Etinin sürekli birileri tarafından acımasızca katledilmesine müsade veriyor olmak değersizliğin en alt tabakasını tadan köleler gibi hissettiyordu. Sarı, uzun saçları sırtından belinin altına dek isyanlı bir serzenişin idamlık halatlarını andırıyor, sarı, çiçek tarlalarını andıran saçları idam sehpasından yeni idam edilmiş cansız, soluk bedenler gibiydi.

"Asya, gülüm niye ses vermiyorsun Allah aşkına?" Duş kabininin kapılarını iki yana açtığında bile başını kaldırıp bakma eyleminde bulunamadı.

Asya için ne kadar irite edici bir hal ise Süleyman içinde zordu. Ceketini çıkarıp bornozların bulunduğu askiya astı, üç düğmesi açık olan gömleğini çarçabuk teninden ayırıp kirli sepetine boca etti, hiç beklemeden pantolonunuda çıkararak Asya'nın içinde bulunduğu kabinin içine girdi. Ömrünce bedenini hiç böylesi sergilediği kimse olmamıştı. Ama Asya, o bambaşka bir kadın, bambaşka bir insan, çok başka bir lütûfun beden bulmuş haliydi. O da tıpkı karısı gibi yere oturarak bağdaş kurduktan sonra hiç tepki vermemekte ısrarcı olan karısını kucağına çekti.

"Niye böyle yapıyorsun?
Senin her susuşunda benim ciğerlerimi namussuz bir kurşun deşiyor... Soluğum avuçlarımdan sökülerek alınıyor...
Göğsüme paslı bir hançer giriyor..."

"Keşke her şey beden yorgunluğu gibi olsa Mardinli...
Her şey uyuyunca geçse...
Dinlenince tüm acılar dinse...
Bu ev bana alışamayacak...
En korkuncu zamanla bende istenmemeye bağışıklık kazanacakmışım gibi hissediyorum..." Alnının Süleyman'ın boynuna yasladı yaslı olan tüm hislerinin ahalisiyle.

Kucağındaki karısının kendine sokulusundan aldığı cesaretle kollarını tesellisini sonuna dek hissettirmek arzusuyla daha sıkı sardı etrafına. "Gülüm... Azıcık sabır. Kurban olayım az biraz sabret. Ben her şeyi düzelteceğim."

"Düzeltmek istediğin şey kırışmış bir gömlek olsaydı keşke. İnsanların karakterleri ütülenemez Mardinli."

Başlarından akan sıcak su ikisininde tenlerinde birleşerek sevişiyor, etlerine ilişmiş her kötü yorgunluğu akıtıyordu gidere.

"Alışacaklar. Herkes sana alışacak Asya. Başka şansları yok!"

Alnını Süleyman'ın boynuna sürterek sessiz ancak tane tane konuştu.

"Başka şansları olmadığı için terk tercihleri bu olduğu için olmamalı Mardinli... Beni ben olduğum için sevmeliler. Tıpkı benim ailemin seni sen olduğun için sevdikleri gibi. Ben buyum. Bu halden başkası olmakta benim gururuma yediremeyeceğim bir durum." Elini Süleyman'ın yanaklarından sakallarına doğru indirdi anlaşılmayı isteyen tüm benliğiyle. Elinde yanan son mumu, karanlığa salladığı tek kılıcı rüzgarın dehşeti, fırtınanın vehametiyle sönsün istemiyordu Asya.

KAMBUR  [Tamamlandı]Where stories live. Discover now