15. Bölüm

27.5K 1K 338
                                    

"Sen bana ne öğretirsen benim kabulüm.

Sen bana de ki, Süleyman yan de,

Ben yanarım.

Sen bana sev de,

Ben severim.

Hemde öyle bir severim ki,

Aklın şaşar.

Sen bana dokun de,

Ben dokunurum,

Hemde öyle bir dokunurum ki,

Ömrünce bir daha kimselerin dokunmasını istemezsin.

Ben sana geldim.

Senin de bana geleceğin günü sayıyorum."

Asya ellerini Süleyman'ın iki göğsünün üzerine koyup ağır ağır hareket ettirdi. Avuçlarına değen ufak tüyler, kalp atışı, sıcak ten ve onun her hareketinde Süleyman'ın daha sık alıp verdiği nefesler odanın içinde inim inim inliyordu:

"Beni öldürüyorsun. Hemde öyle güzel öldürüyorsun ki, dur diyemiyorum."

Dokunmak hiç bu kadar anlam kazanmamış, dokunulmak hiç bu denli iyi hissettirmemişti:

"Sana ölüm yok! Önce benim çektiklerimi çekmen lazım Mardin'li."

Adam kadının cüretkar hareketlerinemi alenen tehdidine mi şaşırsa bilemezken, gözlerinin içi parlayarak: "Mardin'li sana kurban olsun kız" dedi.

Asya kendini geriye çekip, yatağın kendine ait olan kısmına geçti. Adam dolaptan aldığı eşofman altını giymek için kendi tarafına geçerken, kadın o anlarda arkasını döndü. Nevresimin soğukluğu evvela iliklerine dek işlemişken, yatağın diğer tarafında oluşan hareketlilikle yönünü o tarafa döndü.

Süleyman canında can, ruhunda parça buluyordu. Ne mavi isterdi gökyüzü, ne kızıl isterdi gün batımı, ne gecede ay, ne gündüzde güneş. O bir bu kadını istedi ömrünce. O bu kadını tatmak istedi aylarca, geçmek bilmeyen saatlerce.

Kendisine dönen kadının başının altından kolunu geçirdi önce, diğer kolunuda sırtına sımsıkı sardı. Kendisine bu denli sıcak sarılan adamın çıplak göğsüne üşümekte olan ellerini koyup kapattı gözlerini.

Süleyman belki saatlerin, belki günlerin, belki haftaların, ayların, yılların yorgunluğunu bugün atıyormuşçasına kapattı gözlerini. İki kolunuda öyle güzel sarmıştı ki kadınına, kadını öyle naif koymuştu ki ellerini göğsüne onları ısıtan ne yorgandı, ne de bir örtü. Onları birbirlerine doladıkları tenleri ısıtıyordu. Tam kapanmayan kapıdan onları gören Melek sessizce kapıyı aralayıp tebessümle baktı. İlk defa bu kadar yakın olduklarını görmenin yanı sıra, beraber uyumalarınada şaşırmıştı. Yine aynı sessizlikle kapıyı çekip aşağı kata indi:

"Gelmiyorlar mı yemeğe?" diye soran Maruf'tu.

"Uyuyorlar."

Bekir karısına bakarak: "Beraber mi uyuyorlar?" dedi. Bunu annesinin günlerce bitmek bilmeyen yorumlarından ve eleştirilerinden sebep soruyordu. Asya'nın, Süleyman'ı yanına yaklaştırmadığını defahatle dile getirmişti. Maruf duyduğu soruyla Bekir'e bakarak: "Niye sordun?" dedi.

"Anam günlerdir Asya'nın ağabeyimi yatağa almadığını falan söyleyip duruyordu. Birde malum onlar pek iyi başlamadı, ondan sebep sordum."

"Beraber uyuyorlar. Hemde sarılarak."

Maruf derin bir: "çok şükür" çekti son işittiğiyle. Bu bile onlar için ne büyük bir gelişmeydi. Süleyman'ın yorgunluğunu dindiren, acılarını hafifleten bir durumdu. Maruf birazda kendini sorumlu tutuyordu bu durumunla alakalı, üstelik annesi ve babasıda hala kendisinede karısınada tepkililerdi.

KAMBUR  [Tamamlandı]Where stories live. Discover now