36

4.7K 515 137
                                    




Jeongin, daldığı rüyadan uyanmışçasına hızla bir-iki saniyeliğine kapadığı gözlerini açtı ve Hyunjin'i itti. Onu öpmeyi deli gibi istiyordu ama yapamıyordu da. Aldığı birkaç hap ve gece boyu tükettiği içkiler yüzünden sağlıklı düşünemiyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama hemen ardından da tam tersini yapmak istiyordu. O an sadece, Hyunjin'e zarar vermek istemediğinden emindi. Sırf bu yüzden de uzaklaşması gerekiyordu ondan.

Hyunjin'se bunu başka yorumlamış ve yaptığı onca şeyden sonra Jeongin'in ondan ayrılmasının kızgınlığı, kırgınlığı yüzünden olduğunu düşünmüştü. Doğruluk payı elbette vardı. Eğer Jeongin sağlıklı düşünebilseydi bu yüzden ayrılabilirdi, evet ama sonuç olarak, sağlıklı düşünemiyordu işte.

"Jeongin bak, özür dilerim. Amacım sana istemediğin bir şeyi yaşatmak veya seni zor bir duruma sokmak değildi. Özür dilerim gerçekten. Sadece, ben eminim artık bazı şeylerden. Seni-"

Jeongin tekrar bulanan midesiyle elini havaya kaldırmış ve hızla Hyunjin'den uzaklaşmıştı. Hyunjin de hemen peşinden ilerlemişti tabii.

Jeongin'in midesinde bir şey kalmamıştı. Şu an çıkardıkları, vücuduna lazım olan şeyler bile olabilirdi. Çok yormuştu kendini. Hem ruhen hem de bedenen kendine haksızlık etmişti. Fazla zorlamıştı zaten cılız olan bedenini. Dayanıksız olan ruhunu en güvendikleri yıkmış, kendisi de bedenen çökertmişti işte.

"Hadi gel, evine götüreyim seni."

Jeongin yanan midesi ve karnıyla reddedemedi Hyunjin'i. Sadece başını sallamakla yetindi. Hyunjin de hemen kolunu tutup omzuna tutunmasını sağlamıştı. Birlikte caddeye doğru yürümeye başladıklarında Hyunjin'in telefonu çalmıştı. Hyunjin açmak istemese de Jeongin'in arkadaşlarının arayabileceğini düşünerek cebinden çıkardı ve açtı. Yanılmamıştı.

"Biz geldik attığın konuma ama yanlış insanı bulduk."

Felix, ismini söylemek istememişti o çocuğun. Halinden de belli olduğu üzere iyi şeyler olmamıştı.

"Felix, ben eve götürüyorum Jeongin'i. Orada buluşalım mı?"

Felix yanındaki iki kızışık arkadaşına baktı ve istemeye istemeye başını salladı. Başka seçeneği var mıydı ki?

"Tamam, görüşürüz."

Daha sonra kapatmışlardı telefonu. Felix telefonunu cebine koyarken arkadaşlarına döndüğünde başını iki yana salladı. Doğru düzgün, aklı başında bir arkadaşı yoktu ki, gördükleri de bunu kanıtlar nitelikteydi.

Minho, yere eğilmiş Seungmin'in yanında ayakta duruyordu. Seungmin'se eğildiği yerde Jin'in ağzına kulağını dayamış nefes alıyor mu diye kontrol ediyordu. En sonunda omuz silkip Minho'ya baktı Seungmin ayağa kalkarken.

"Hala yaşıyor."

Seungmin bunu o kadar isteksiz söylemişti ki... sanki ölmesini dilemiş gibiydi. Gibi mi? neyse.

Minho da yüzünü buruştururken yerde yatan Jin, acıyla bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı. Kimse onu anlamadığı için bu kez de Felix yanına gidip baş ucunda eğilmişti. Yanındaki ikilinin ona yardım edeceğini hiç mi hiç düşünmüyordu. Kendisi de ne kadar yardım ederdi, orası tartışılırdı tabii. Hele bir de arkadaşına yaptıklarından sonra.

"Yardım,"

Kesik kesik mırıldanıyordu ama Felix onu anlamıştı. Aslında hiç burada dikilip ona yardım etmeye meraklı değildi ama Felix, kötü biri de değildi. Kim ne yapmış olursa olsun, onu orada bırakacak kadar vicdansız biri değildi. Her ne kadar hak etmiş olsa da.

şeroin // hyunin Where stories live. Discover now