15. "Yaraya Üfleyip Yangını Harlamak"

Comenzar desde el principio
                                    

Bedenim ayaktaydı, her heykel ayakta durmayı başarabilirdi zaten. Mühim olan, bize doğduğumuz anda verilen ruhun dizlerini çöktürmememizdi.

Ruhum, diz kapaklarıma vurulan her suskun acıda; biraz daha çökmüştü. Şimdi ise, acım; diz kapaklarımın kıkırdaklarına baltalar vurup beni dizlerimin üzerine düşürmüştü bile.

Peki, hangi insan; deride açılmayan, ruhta kapanmayan bir yarayı farkedip sarmak istemişti?

Hiçbir insan, deriden sızan kanı görmedikçe; yaranızı sarmaya meyil etmezdi.

Asef'in, çocukluğumun dizlerinden sızan kanı bile gördüğünü hissediyordum.

Ve, yanılıyordum.

Kafamdan aşağı bocalanan su, bu sefer daha da fazla sıcaklaştı ve ruhuma geçirdiğim her maskeyi eritti.

Titrek bir nefes alıp elimi tekrar çeşmeye götürdüm ve bu sefer, metal musluğu sağa doğru çevirip suyun kapanmasını sağladım.

Oturduğum beyaz fayanstan yavaşça kalktım, bedenimin yollarını ezbere bilen suların aşağı damlamasına izin vererek duşakabinden çıktım ve karşımda bulunan boy aynasının buharlı yüzeyine doğru yürüdüm.

Ardımda bıraktığım suların fayansa yayılma sesini kulaklarımın en derinlerinde hissediyordum. Aynanın buharını sağ elimle sildim, puslu bir görüntü olarak yüzeye çıkan bedenimi inceledim.

Henüz yeni aldığım kollarımın altındaki acıyı daha kolay sindirmek adına kollarımı yukarı doğru kaldırdım. Bu günlerde daha çok belirginleşen göbeğime baktım.

Zayıflamam gerekti, bir an önce hem de.

Sol göğsümün altına yuva kuran çilek lekesine değen gözlerim, o lekeye; bana armağan ettiği geçmişe bakar gibi baktı.

Yavan bir sonbahardan kalma kurumuş yapraklar gönlümün ortasına dökülüp parçalandı, siyah gözlerimi pürüzlü bedenimden aldım ve kenardaki kıyafetlere çevirdim.

Siyah iç çamaşırlarımı üzerime geçirirken hissettiğim acının kaynağı, bu sefer ruhsal değildi. Eklemlerime bile sızan acının ana yurdu, kollarımın altıydı.

Sanırım, kol altını temizlemek; açık kalp ameliyatı olmak gibiydi.

İç çamaşırlarım üzerime çamaşır ipine asılan kıyafetin asılışı gibi asıldı, daha sonra hafif nemli ellerim turuncu pijama takımına gitti.

Bu seferki pijama takımım, Süper Mario baskısına sahipti.

Avuçlarımınyüzeyiyle temasa geçen yün pijama takımını usul usul üzerime geçirdim. Hissettiğim acıdan dolayı ısırdığım dudaklarımın kurak çatlaklarından sızan kanı emdim ve, buharı eskisinden daha az bir buğuya sahip aynaya baktım.

Aynanın çarprazında bulunan dolaba yönlendirdiğim ellerim, dolabın soğuk, metal yüzeyine değip kapağı açtı ve ucu gri olan tarağı avuçlarıma hapsetmemi sağladı.

Gri saplı tarak, avuçlarımın yörüngesini bozan kader çizgilerime yapışıp beni yine istemediğim düşüncelere sürükledi.

ELEM: ÖLÜM YEŞİLİ Donde viven las historias. Descúbrelo ahora