Umutsuzluk

675 71 6
                                    

“Sızdım tamam mı sızdım.”

Başak salonun orta yerinde durmuş kollarını önünde kavuşturmuş geçen gecenin hesabını soruyordu. Daha farklı bir hikayeyle gelmemi bekliyordu nitekim farklı bir hikayem de vardı ama bunları birine anatacak cesaretim yoktu. Başaksa hayal kırıklığına uğramıştı.

“Ama bu rezillik başka şey yok mu?” elini alnına öyle bir vurmuştu ki şak diye bir ses çıkmıştı. 

“Yok.”

Aslında olanları hiç anlatmasam da olurdu. Sonuçta Deran'la öpüşmüştük ama o ünlü bir çocuktu. Aramızda geçenler toplasan on dakikada olmuştu. Belki onun için kulise giren kızlarla öpüşmek çok olağan bir durumdu. Ertesi gün beni umursamayabilirdi. Hem belki dün geceyi hatırlamazdı bile. Zaten onu düşününce içimde saçma bir heyecan oluyordu. Bir de anlamsızca umutlanıp hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

Neyse ki baştan doğru bir fikirde olduğumu okula gidince doğrulamış oldum. Yine çevresinde kız ordusuyla gülüp eğleniyordu. Varlığımın farkında bile değildi. O kadar kendimi hazırlamama rağmen yine de derinde bir hayal kırıklığı hissediyordum. Neden böyle hissettiğim konusunda kendime isyan ettim? Bu sefer diğer karşılaşmalarımızdan farklıydı. Beni öpmüştü. Ne olmuştu yani? Barlas’la yaşadıklarımızdan sonra bu hiçbir şeydi. 

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de ortak bir ders aldığımız ortaya çıktı. Amfiye girdiğinde kızların heyecanlı hareketlerine küfür etmek istiyordum artık. İki sıra önüme oturdu. Tam hoca içeriye girdiğinde arkasına döndü ve bana göz kırptı. Yüzümü alevler sardı. Demek benim nerede olduğumu gayet iyi biliyordu. Sanırım kendince benimle oynuyordu. Biraz düşündüm. En iyisi onu görmezden gelmek olacaktı.

Aylardır aklım hep Barlas'taydı. Şimdi farklı birini düşünmenin bir nevi iyi gelmesi gerekirdi ama bütün bu olaylar bende baş ağrısı yapmıştı. Eve geldiğimizde Başak'a pasta yapmayalı çok olduğunu söyledim ve pasta yapmaya başladık. Belki baş ağrıma biraz iyi gelirdi. Tam malzemeleri kaba boşaltıp elime çırpma telini almıştım ki Facebook’tan bildirim geldi. Yine gereksiz bir şeydi kesin diye düşünmüştüm ama yine de çırpma telini bir kenara bırakıp iki dakika bakayım dedim. Deran Facebook’tan beni eklemişti. Dünkü olaydan sonra tesadüf olabilir miydi? Telefona öylece bakakalmıştım. Başak bendeki garipliği hemen fark etti.

“Ne oldu Doğay?”

“Deran beni ekledi.” diye cevapladım gözlerimi ekrandan ayırmadan.

“Hadi be.” Anında ellerini silip yanıma yanaştı. Tam ‘görecek bir şey yok’ diyecektim ki mesaj geldi.

-Merhaba Doğay. Geçen geceyi hatırlıyor musun?- 

“Ne oldu?”

“Deran’dan mesaj geldi.” diyince Başak yerinde zıplayıp sevinç çığlıkları atmaya başladı. Sonra tekrar işine geri döndü. Deran'a bir an önce cevap vermeliydim. Böyle bir soru sorduğuna göre geçen geceyi hatırlıyordu.

-Hatırlıyorum.- yazdım. Elbette hatırlıyordum ama mesaj giderken şüpheye düştüm acaba o hatırlamıyor muydu?

-Sana yanlış bir şey mi yaptım?- 
cevabı geldi.
Kesin olarak hatırlıyordu. Bu bir hesap sormaydı. Ne beklemişti ki? Ertesi sabah yapış yapış mı olacağımı düşünmüştü?

-Yoo hayır.-diye cevap verdim. Çok geçmeden cevap geldi.
-Neden benimle ilgilenmiyorsun o zaman? Bilmiyorum farkında mısın ama biz dün gece ÖPÜŞTÜK.- 
Ben mesaja ve özellikle büyük harflerle yazanlara bakakalmışken Başak sinsice yanıma yanaşmış kafasını telefonuma doğru uzatmıştı.
“Kızım mesajlaşıyor musunuz siz? Ne yazıyor?” diyip aniden telefonu elimden aldı. Ben telefonu geri almaya çalışırken çevresinde dönerek kaçtı ve bu arada tüm mesajı okudu.
“İnanmıyorum. Bu gerçek mi? Hani bir şey olmamıştı ya? Çok kötüsün sen.” derken enseme bir tane geçirdi.

“Dur cevap yazmalıyım.” diyerek telefonu Başak’ın elinden kaptığım gibi yazmaya başladım. 

-Benimle ilgilenmezsin diye düşünmüştüm.- yazdım ve gönderdim. Hemen arkasından cevap geldi.

-Bunu benimle ilgilenmeyerek mi göstermek istedin? Neyse bir saat içinde kampüsün arka çıkışındaki bistroda buluşalım. Lütfen bana telefon numaranı gönder.-

Numaramı yazıp gönderdikten sonra neşeyle Başak’a döndüm. 

“Benimle buluşmak istiyor.”

Başak çığlık çığlığaydı. Çok neşeli görünüyordu.

“Seni hazırlayalım.” dedi ama ben yetişme konusunda endişeliydim. Bşr saat çok kısa bir süreydi.

“Bir saat sonra buluşacağız.” 

“Olsun bir saatimiz var.”

“Hayır yarım saatimiz var. Yolu da hesap et."

Başak bana üç defa kıyafet değiştirtti. En azından biraz makyaj yapayım diye  Başak’ın sebep olduğu dağınıklığı toplamadım. Tam evden çıkacaktım ki telefonum çaldı. Ben kirpiklerimi rimellerken Başak telefonumu eline alıp bana uzattı. Ekranda sadece telefon numarası vardı.

“Aç aç belki Derandır.”

Telefonu açtım. Kalbim ağzımda atıyordu.

"Merhaba Doğay. Kusura bakma gelemeyeceğim. Yolda değildin değil mi?" Sesi gerçekten üzgün geliyordu bense hayal kırıklığı içindeydim.

“Yok daha çıkmamıştım.”

“Annemle biraz problemlerimiz var. Kız arkadaşlarıma çok karışır. Dışarı çıkmama izin vermedi. Seni arayacağım tamam mı?” dedi ve cevabı beklemeden telefonu aceleyle kapattı.

Telefonu kapattığımda artık kaçıncı hayal kırıklığımı yaşadığımı şaşırmıştım. Süngüm düşük bir şekilde Başak'a döndüm.

“Annesi izin vermemiş.”

“Ne? Saçmalama koskoca adam bu canım ilkokul çocuğu mu?” diyerek isyan etti. Belli ki o da benim gibi bu bahaneye inanmamıştı.

“Bana da gerçekçi gelmedi.” dedim. Yere bakıyordum. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Ne sanmıştım ki?

“Kızım boş ver bunu.” diyerek sırtımı sıvazladı.

"Sorun yok. Böyle yapacağını tahmin etmiştim." diye yalan söyledim. Aslında mesaj atana kadar öyle düşündüğüm doğruydu ama sonra aptalca umutlanmıştım işte.

Başımı öne eğip dağılmış odama kapandım. Başak yüzüne kapanan kapılara alışkındı. Kapının arkasından sesini dıydum.

“Doğay seni üzmesin diye söyledim.” 

“Unuttum bile.” diyerek odamdaki altarı kurduğum köşeye çekildim. Bu konu üstünde çok düşünmek istemiyordum. Ritüellerimi yapıp kafamı boşaltmak işe yarardı.

Bağdaş kurup oturdum. Köşedeki küçük sehpanın üstünü açtım. Bu işi ilk yapmaya başladığım zamanlar sehpanın üstüne pentagram sembolü çizmiştim.
Çember açarken dualar ediyordum. Sırayla tarot açıp kartlara odaklanmaya çalıştım. Altardaki elementleri temsil eden bir kase tuz, bir kupa su, tütsü ve muma baktım. Bu eşyalar aslında odadaki diğer her şeyden çok alakasız görünüyordu. Bu da benim başka bir boyuta geçmemde yardım ediyordu. Epey odaklandıktan sonra yine evrenin ve insanlığın iyiliği için dualar ederek çemberi kapattım.
Başak kapıyı çaldığında altarı toplamıştım, baş ucumdaki gölgeler kitabımı not almak için elime almıştım.
"İyi misin?"
Gerçekten az öncekinden çok daha iyi hissediyordum.
"Gayet iyiyim." diyerek gülümsedim.
"O zaman sana bir müjdem var. Hüma Hanım mesaj attı. Bir sonraki buluşmamızda kovana girecekmişiz. Sabbat töreninde olacakmış. Törenden önce yemek yemeyin ya da hafif bir şeyler yiyin, banyo yapın, rahat bir şeyler giyin diyor."
Bir taraftan şaşırmış bir taraftan sevinmiştim.
"O zaman heyecanlı günler bizi bekliyor." dedim. Hevesle sabbat törenini iple çekecektim.

Kara Ayحيث تعيش القصص. اكتشف الآن