Görüler

451 44 0
                                    

O gece huzurlu uyuyamadım. Deran'ın ölü kız arkadaşının fotoğrafı arada bir uykuya daldığımda rüyalarıma girdi. Sonunda gün aydınlanırken yorgun düşüp uyuyakalmışım. Sabah kalkar kalkmaz Başak’ı aradım. Eve varmıştı. Sesi iyi geliyordu. Terkedilme acısı çekerken bir anda gelen ölüm haberi onu yerle bir etmişti. Umarım çabuk toparlanırdı.

İçeriden tıkırtılar geliyordu. Barlas uyanmıştı sanırım. Bir süre yatağın içinde boş boş baktım. Mutfaktan güzel kokular gelmeye başlamıştı.

Çekinerek odadan dışarı çıktım. Mutfağa girdiğimde, peynirinden yumurtasına, salamından zeytinine tam teşekküllü bir kahvaltı masasıyla karşılaştım. Barlas elinde çay fincanlarıyla tezgahta çay dolduruyordu.

“Nasıl beğendin mi?”

“Beni bir kahvaltıyla kandırabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun.”

“O zaman yeme dermişim.” dedi gülümseyerek.

“Hayır yiyeceğim.” Diyerek ve bir yandan sırıtarak masaya oturdum. Neşe içinde kahvaltımızı yaptık. Bir daha vampir konusunu açmadık. Onlara katılma isteğimden belki vazgeçeceğimi düşünüyor olmalıydı.

O gece tekrar rahibeyle özel bir uygulama yapacaktık. Dediklerini harfiyen uygulamıştım. Kahvaltıdan geceye kadar bir şey yememiştim. Uygulama için altarı ve ortamı hazırladık. Masaya oturduk. Ama çember açmamız gereken yerde bana bir tahta fincanla sıvı içirdi. Sıvı soğuktu. Boğazımdan kaydı gitti. Mum ışığında rahibenin görüntüsü bulanıklaşmaya başladı. Tütsü sandığım şey aslında bir bitkiydi. Rahibe bitkinin yapraklarını yakmış dumanını havaya tutuyordu. Bir süre sonra farklı bir aleme geçtim. Yattığımı ya da uykuya daldığımı hatırlamıyorum.

Bir arazideyim. Arazide seyrek çalılar vardı. Garip bir gri renktelerdi. Güneş batmak üzereydi o yüzden hava turuncuya dönmüştü. Aniden çıplak ayaklarımın, bileklerime kadar suyun içinde olduğunu fark ettim. Suya baktığımda gökyüzündeki parçalı bulutların yansıması çok hoş görünüyordu. Aniden su simsiyah oldu. Güneş batmıştı. Bir yerden ışık geliyordu. Ay ışığı olmalıydı ancak gökte ay göremiyordum. Biraz olsun çalıları görebiliyordum. Ancak gölgeler korkutucuydu. Bir şey arıyordum.

Aklıma Deran düştü. Onun beni bırakmasından çok korkuyordum. Başına kötü bir şey geleceği konusunda da çok endişeleniyordum. Karanlıkta ne yapardı ki o? Ya başından beri tehlikedeyse?

Çalıların arasına bakmaya başladım. Her çalının arkasında başka bir gölge uyuyordu. Onları uyandırmamak için sessiz olmaya çalışıyordu. Biraz ilerleyince bir çalının arkasından bir kıpırtı gördüm. Beyaz bir el görmüştüm bir anlık. Biri adımı bağırdı. Sanki Deran’ın sesiydi. Ama ses çok daha uzaklardan gelmiş gibiydi. Hemen çalının olduğu yere koştum. Korkmuyordum. Çalının arkasında Deran’ın annesi vardı. Çıplaktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Yüzü çok korkunç görünüyordu. Ağzını açınca sivri dişlerini gördüm. Arkasında Deran vardı. Bana doğru uzanıyor ve ‘Hayır’ diye bağırıyordu. Ona doğru kendimi attım. Kadın beni boğazımdan yakaladı. Güçlü elleriyle beni havaya kaldırdı. Nefesim kesilmişti. Havadaki bacaklarımla ona tekmeler atmam hiç işe yaramıyordu. Deran kadının bacağına yapışmış onu beni bırakmaya ikna etmeye çalışıyordu. O mavi gözleri çok üzgün bakıyordu. Kadın Deran’dan kurtulmaya çalışırken son kalan gücümü tek noktada toplayıp suratına yumruk attım. Beni bırakınca yere yuvarlandım. Beni tekrar yakalayamadan yere yakın pozisyonda öyle bir koşmaya başladım ki neredeyse uçuyor gibiydim. Deran ileride ellerini bana doğru uzatmış bir durumda, beni bekliyordu. Dengemi kaybettiğimde kucağına düştüm.

Bir anda kendimi alelade bir odada buldum artık tehlikeden uzaklaşmıştım. Normal bir yatak odasındaydım. Karşımda yarı boyumda bir ayna vardı. Oda karanlıktı ve içeriye giren az miktarda ışık yüzümü görmeme yetiyordu. Arkamda Deran’ı görünce onu da oradan çıkardığımı anladım. Ama bir anda yüzü değişti. Artık onunda korkunç kırmızı gözleri vardı.

Kara AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin