Karışık Duygular

4.4K 409 323
                                    

|Felix|

Yaşadığım şehir ne kadar büyük olursa olsun ağaçlarla çevrelenmiş ve doğa büyük bir önem verilmişti. Oturduğumuz sitenin arkasında kocaman bir orman vardı ve o kadar büyüktü ki bir kısımdan sonra çitlerle çevrilen, tehlikeli bölgeye geçiyordu. 

Yani, nefes alamamak gibi bir imkanımız yoktu fakat sanki bitkiler ürettikleri oksijeni özellikle bana göndermiyor, almaya çalıştığım her nefes boğazıma batan cam parçaları gibi canımı yakıyordu.

Dudaklarımda hala sönmeyen bir ateş, dağılmış olan düşüncelerimi toplamaya çalıştıkça daha da büyüyordu. Onun dudaklarıma üflediği o közler benim dudaklarımda bir yangına dönüşmüştü sanki. 

Beni öpmüştü... Bunun anlamı neydi? Beni seviyor olamazdı değil mi? Başka bir sebebi olmalıydı. Biz kardeş olarak büyümüş, resmi olarak da kardeş olarak görünüyorduk. Fakat beni öpmesine hala anlam yükleyemiyordum. Belki de onun için önemsiz bir şeydi. Önemli olsaydı çekip gitmezdi değil mi?

O an gözlerimin önüne geldikçe oturduğum bahçede bile nefesim daralmaya başladı.

Ondan sadece mantıklı bir cevap bekliyordum. Neden eskisi gibi olamadığımızı, neden uzak durmak zorunda kaldığımızı öğrenmek istiyordum. Kafam fazlasıyla karmaşıktı ve bu bilinmezlik beni oldukça yoruyordu.

Fakat onun verdiği cevap bütün bilinmezliği içine hapsedip, okyanusta ki fırtınaya yakalanmış küçük bir gemi gibi paramparça etti beni.

Dudaklarıma değen sıcak baskıyla sadece omuzlarında duran ellerim değil, tamamen bedenim kaskatı olmuş, Yanan dudaklarıma nazaran vücudumun diğer her yeri buz kesmişti. İlk birkaç saniye algılayamamış ve tepkisizce bakakalmıştım. 

Yüzümü ellerinin arasına almış sanki yıllarca özlem duyduğu kişiyle sonunda kavuşmuş gibi, öyle muhtaç ve özlemle öpüyordu. Sadece dudaklarımın birbirine değmesi bile kalbimin derinliklerinde ki o gülün hareketlenmesine ve yavaşça büyümesine sebep oldu. Bu... yanlıştı.

Biz onunla, kardeştik! Beni öpemez, bu tarz duygular oluşamazdı. Belki de... onunda aklı benim gibi fazlasıyla karışmıştı ve şuan ne yaptığını bilmiyordu.

Böyle olmasını umarak omuzlarında duran ellerimi sıkılaştırdım ve itmeye çalıştım. İtmek bile sayılmazdı ama O bunu anında anlamış ve bedeni benim gibi kaskatı kesilip gözlerini sanki derin bir uykudan uyanıyormuş gibi açmıştı.

Dudakları dudaklarımdan yavaşça ayrılırken ikimizde birbirimize, bütün duygularımız ve düşüncelerimiz dağılmış bir şekilde bakakaldık. O ne yaptığını, ben ne yapacağımı sorguluyordum. 

O an ikimizinde ortak tek bir duygusu vardı. Korku... İkimizde birbirimizi kaybetmekten ölesiye korkmuştuk.

Bu yüzden gitmemesini haykırmak ve yalanda olsa saçma bir cevap söyleyerek her şeyi düzeltmesini istedim. Onun söyleyeceği yalana bile inanmaya hazırdım.

Ama o tek bir şey bile söylemeden odadan çıkıp giderken sadece sessiz kalmış ve gözyaşlarımı akıtmıştım.Ona dur demek, bana fazla zor gelmişti.

"Dostum, sorunun ne senin?" Oturduğum salıncakta Jisung kendini yanıma atıp bana döndüğünde aklımın kaldığı o geceden ayrılıp ona baktım.

Bugün dördümüz de okula gitmemiştik ki Dün geceden sonra Hyunjin'i görmemiştim. Okul kıyafetleri üzerinde olduğu için eve gelmeden okula gitmiştir belki de. 

"Ohoo, bu gitmiş yalnız" Jeongin, Seungmin ile getirdikleri meyve sularını önümüzde ki masaya bırakırken Jeongin diğer yanıma oturdu ve Boş yer kalmadığı için Seungmin'i de kucağına çekti. Hepsi bana 'anlat' bakışlarını atıyor, merakla beni bekliyorlardı.

 Love without thinking |HYUNLİX Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin