14. "Yanık İzleri ve Düşüşler"

Start from the beginning
                                    

Aptal olmadığımı, ama aptal olduğumu düşünerek bir şeyleri anlamamayı tercih ettiğimi söylemiştim, değil mi?

Şu an aptal olacaktım, aptal gibi düşünecektim.

Yeşil gözlerini, gözlerimde daha fazla tutmadan başka bir yöne çevirdi. Benimse gözlerim, onun ellerine çevrilmişti.

Yine uzun bir sessizliğe koyulduk, o bu süreçte defalarca kez yutkundu ve adem elmasını acı ile sarmaladı.

Soğuyan havaya karşın, titremeye başlayan bedenime bu sefer izin tanıdım ve artık gitmem gerektiğinin farkına vardım. "Gidelim mi?"

"Tamam," dedi, daha sonra ellerini dizlerine yaslayarak yavaş bir şekilde kalktı. Ben de ona uydum ve akan burnumu içime çekerek; bankın soğuk tahtasından bedenimi uzaklaştırdım.

Arkasını döndü, sırtına; ensesine, ensesinin kalınlığına baktım. Kalın olduğu kadar, narindi de.

"Gözlerimin kenarlarına dikiz aynası koymam gerekiyor artık," Ensesinden uzaklaşan gözlerimle, adımlarımı attım ve yanına ulaştım. Cümlesine devam edeceğini belirten bir nefesi salık verdi dudakları. "Ama, beni dikizleyen bir ayna zaten var."

İmâsını anlamamak için, gerçekten bir aptal olmak gerekirdi. Ama, ben onu dikizlemiyordum ki. Sadece, ezberliyordum.

"Falan filan." Genizden gelen bir gülüşü dudaklarından saldı, gülüşü nasıl olursa olsun; hep çok güzeldi.

Gülüşü sonlanmadan hemen önce adımlarımızı sokak boyunca ilerletmeye başladık. Bu sokakların namesi, onunla yürüdüğümüzden beri daha göz alıcı geliyordu bana.

Arkamızda bıraktığımız kaldırımların arasında gezinen karıncalar ufak tefek topladığı ekmek kırıntılarıyla evlerinin yolunu tutuyor; insanlardan daha insanî bir davranış sergiliyorlardı.

Kaldırımın aralarında yetişen papatyalardan uzaklaştırdığım gözlerimi ona çevirdim. Hani en sevdiğiniz bir romanda, can alıcı bir satırı defalarca kez sıkılmadan okursunuz ya; ben de, Asef'i hiç sıkılmadan izlerdim.

Yüzüne bakarken yüreğimi kanatlandıran duyguların adı neydi?

Red bull.

İçimde fokurdayan bu iğrenç sese karşın yüzümü ekşi bir hâl aldı. Olgunluğumla övünsem bile, içimde hep külleşen cesedimden kalan birkaç çocuk vardı ve bu da; benim her seferinde içime savaş açmama sebep oluyordu.

Kafamı iki yana salladım ve önüme baktım usulca. Herhangi bir taş olup olmadığını kontrol ettikten sonra, tekrar ona çevirdim gözlerimi. Gerisinde olduğum için, ona olan bakışlarımı pek göremiyordu.

Kısa saçlarına baktım uzunca, daha sonra kulaklarına baktım. Kepçe kulakları vardı, bir an için bu dediğime gülümsedim.

Sanırım, kepçe kulakları bile güzeldi.

Onu izlemeyi bıraktım ve onun hızına yetiştim aniden. "Bitti mi işin?"

Kaşlarımı çattım ve anlamsızca baktım ona. "Ne işi?" Ansızın gülümsemesiyle kasılan kalbim olabildiği kadar hızlandı. Fazla beyaz olmayan dişleri, gönlüme tertemiz bir ferahlık katmıştı.

ELEM: ÖLÜM YEŞİLİ Where stories live. Discover now