6: Kahvaltı

107 8 14
                                    


 Sabahın sessizliğini gri yağmur bulutlarına yakaran kargaların çığlıkları bozmuşken Namjoon'un uykusunu soğuk duvarlardan ilerleyerek evin içine yayılan yumurta ve kahve kokusu bozmuştu. Aslında tanıdık olan bu kokuların yabancılığı, psikiyatristin genelde lüks edindiği sabah kahvaltısını sadece hafta sonları yapmasından kaynaklanıyordu. Hafta içinde yumurta kokusu bir yana, demleme kahve yapacak kadar zaman bile bulamıyordu. Genelde dolapta akşamdan kalma ne varsa ısıtıyor veya eline geçen herhangi bir meyveyi midesine indiriyordu.

Uyku sersemliğiyle gözlerini ovuşturup saatine baktığında alarmın çalmasına daha 20 dakika vardı. Öfleyerek gövdesini geri yatağa fırlattı. Camdan içeriye giren loş ışık odayı az da olsa aydınlatıyordu. Namjoon uykulu ruh halini üzerinden atamamış bir halde beyaz tavanı izlerken mutfaktan gelen sesler ile evde yalnız olmadığını kendine tekrar hatırlattı. Kalkıp kahve tonlara sahip yatağını topladıktan sonra ayağını sürüyerek banyoya ilerledi. Uyumaktan şişmiş, yastığın izlerini yerleştirmiş olduğu yüzünü yıkayıp saçlarına az da olsa çekidüzen verdi ve sabahın yelinden kendini korumak için odadaki tek berjerin üzerine attığı lacivert poları giydi. Rahatça hareket ederken evde birinin olmasına çok hızlı alıştığını düşündü çünkü mutfakta dün gece tanıştığı birinin -büyük ihtimal her yeri kurcalayarak kahvaltı hazırlamasından herhangi bir rahatsızlık veya tedirginlik duymamıştı.

Odasından çıkıp koridorda ilerlemeye başladığında yumurta kokusunun yoğunluğu artmış, Namjoon'un midesinin guruldamasına neden olmuştu. Oturma odasına açılan mutfağın girişinden önce kafasını sonra gövdesini soktu ve ocağa odaklanmış bir adam gördü. Bir elinde tabak diğer elinde tavanın kulpunu tutmuş, pür dikkat tavayı hareket ettirerek yumurtanın yapışmasını önlüyordu. Namjoon yoğun kahve kokusunun geldiği chemexe baktı. Kahve kağıdının ıslanıp altından süzülen damlaların yavaşlığına baktığında uzun bir süre önce hazırlamaya başlamış olduğunu anladı. Potun içindeki kahveden yaklaşık iki fincan çıkar gibi gözüküyordu.

"Günaydın."

Namjoon arkasını bile dönmemiş ve adımlarını sessizce atmasına rağmen onu fark etmiş olan adamın sesiyle irkildi. Ona bakarken tek gördüğü şey hafif kırışmış siyah renkli gömleğin kapattığı geniş omuzlar ve açık bir renge sahip enseydi. Seokjin bir eliyle tavayı hareket ettirerek kafasını psikiyatriste çevirdi. Gözlerinin altında belli belirsiz siyah halkalar kaplamış olsa da dudaklarındaki hafif pembelik olduğu gibi duruyordu.

"Buzdolabını biraz kurcalamış olabilirim ama sabah kahvaltısı için işime yarayacak bir tek yumurta bulabildim." Seokjin tekrar ocağa dönerek tavadaki çırpılmış yumurtanın yarısını elinde tuttuğu tabağa dikkatli bir şekilde kaydırdı. Arkasını dönüp tabağı masaya bırakırken Namjoon ayakta dikilmiş olanları izliyordu. Seokjin elindeki tabağı bırakıp ağzı hafif şaşkınlık ile aralanmış ve olayları kavramaya çalışan psikiyatriste baktı ve bu komik görüntü karşısında kıkırdadı.

"Dolaptaki malzemelerden anladığım kadarıyla kahvaltı konusunda seninle zıttız. Ben kahvaltı yapmadan güne başlayamam." konuşmaya devam ederken Namjoon'un şaşkın bakışları altında evyeye doğru ilerledi ve musluğu açtı. Dirseklerine kadar sıvadığı gömleği damarların belli olduğu kollarını açıkta bırakmıştı. " Şuan seni koruduğuma göre düzenli kahvaltı yapmak mecburiyetinde kalabilirsin."

Evindeki polisin uykusuz kalıp bir de üzerine kahvaltı hazırlamasıyla içinde zıplayıp duran vicdan azabı bu sözlerle karanlığa kaçtı. İstemeden tuttuğu nefesi geri verdi psikiyatrist. Bari sofrada tuzum olsun diye düşünerek buzdolabının yanındaki dolap kapağını açıp içinden iki tane kahve fincanı çıkardı ve demlenmiş yumuşak içimli kahveleri beyaz kulplu fincanlara boşalttı. O sırada Seokjin başka bir kapağı açarak masadaki tabağın aynısından bir tane daha çıkardı ve tavada kalan diğer yarımı da koyarken Seokjin'in evdeki eşyaların yerini sanki uzun süredir burada kalıyormuşçasına rahat kullanabilmesi psikiyatristi şaşırtmıştı. Mesleğin getirisi olarak farklı koşullara alışmak zorunda kalması, onun yabancı yerleri daha kolay ve hızlı kavramasını öğretmiş olabileceğini düşündü. Namjoon içinde polisin koşullara göre davranış stilini tartarken Seokjin eline iki kase almış pirinç makinasından lapa pirinci doldurmaya çoktan başlamıştı.

Aprositos || Namjin (Slow)Where stories live. Discover now