9: Karakol

70 8 6
                                    

"Burada bekle, bir yere ayrılma."

Seokjin'in odaya sinirli bir halde dalmasından sonra üçü birlikte alt kata inmişlerdi. Namjoon gidişatı anlamaya çalışıyordu ancak az önce sonlandırmak zorunda kaldıkları tartışmanın etkisinden çıkamamıştı.

Şimdi ise geniş çalışma ofisinde bir masanın ziyaretçi sandalyesine yerleşmiş, en uçta bulunan buğulu camlarla kapalı odanın arkasındaki tartışmayı seyre dalmıştı. Camlar yüzünden babasının ve Seokjin'in adımlarını kestirebiliyordu sadece. Seokjin sinirle bir ileri bir geri gidiyor, babası ise bulunduğu yerde duruyordu.

Odanın içinde neler döndüğünü bilmiyordu. Seokjin'i sinirlendirip üstüyle tartışmasına neden olacak şeyin sadece bir harita olduğunu düşünmüyordu, düşünmek istemiyordu. Bu iki polisin aralarındaki bağın güçlü bir güven duygusuna dayandığı apaçık ortadaydı. Bu şekilde gizli ve kişisel bir şekilde tartışabiliyorlarsa aralarındaki bağın sadece mesleki olduğunu hiç kimse söyleyemezdi. 

bulunduğu kattaki ofis memurları da olan biteni anlamamış olacak ki kapalı kapının ardından arada bir yükselen sesle irkiliyorlar, meraklı bakışlarını sesin geldiği oda ve Namjoon arasında gezdiriyorlardı. Namjoon bu durumdan sıkılmaya başlamıştı. Tüm ofisin sorgulayıcı düşüncelerini üzerinde hissediyor gibiydi. Oturduğu yerde rahatsız olduğunu çaktırmadan sessizce beklemeye koyulmuştu. O esnada birisi masanın sandalyesini çekip oturdu. Kolunun arasına sıkıştırdığı mavi dosyaları gelişigüzel masaya bırakırken elindeki fincan kahveyi dökmemeye dikkat etti. 

Namjoon masanın başına geçen adama kısa bir bakış attı. Diğer çalışanların karton bardak kahve kullanımına karşın bu adam kendi bardağını kullanıyordu ancak masa düzenine göre pek tertipli birisi sayılmazdı. İnce kenarlı gözlükleri ve parlak yüzü, neşeli ama dikkatli biri izlenimi veriyordu. Diyecek bir şeyi olmaması ve olsa bile şuan hiç konuşacak havası olmadığından önüne döndü Namjoon. Adam ise sandalyeye yerleştikten sonra masaya eğilip ona doğru fısıldadı.

"pşşt"

Namjoon mümkün olduğu kadar göz temasından kaçıyordu. Tepkisiz bir şekilde gözlerini odanın içinde gezdirmeye devam etti.

"Sence içerde neler dönüyor?"

Dönüp bakmaya bile tenezzül etmediği adamın sesini bir anda kulağının hemen dibinden duyunca irkilerek o tarafa döndü. Adam oturduğu yerden masanın üzerine iyice eğilmiş, Namjoon'un gözlerini kaçıramayacağı kadar yakınına yaklaşmıştı. Yüzündeki çocuksu ama sinsi gülümsemesi, onun göründüğünden daha zeki olduğunu anlatıyordu. Masaya eğilmiş haldeyken iki kaşını da havaya kaldırarak sorduğu sorunun cevabını beklediğini işaret etti. Psikiyatrist nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bilemedi.

"Ben... Ben bilmiyorum." 

Namjoon kim olduğunu bilmediği bu adamın, havayla şişirmiş yanaklarını pöfleyerek söndürmesini ve hayal kırıklığıyla çalışma sandalyesine yaslanmasını seyretti. Bu garip etkileşim, ofisteki gözlemlediği samimiyetsiz iletişimlerden daha farklıydı. Her ne kadar Namjoon,bu sinsice gülümseyen adam gibi içerde neyin döndüğünü merak etse de bunu bir yabancıyla konuşmayı göze alamayıp, elindeki tek silah olan sessizliği tercih etmişti.

Aralarındaki kısa sessizliği yeniden ofisin cızırtılı sesleri doldurmuştu. Yanındaki adamın kağıtlarla uğraşırken arada bir göz ucuyla onu süzdüğünü hissediyordu. Namjoon etraftaki gözlerden ve ofisin yoğun havasından kurtulmak için kalkıp dışarı çıkacaktı ki gizemlerle dolu olan cam odanın kapısı açıldı. İçeriden çıkan Seokjin kafasını kapıdan uzatmış, çevreyi yavaşça taramaya başlamıştı. Etraftaki çalışanlar, içlerindeki susturulmaz meraklarını Seokjin'e fark ettirmemek için gözlerini ondan kaçırıyordu. Sanki herkes bir anda masalarının üzerindeki evrakı hatırlamış, tüm ilgilerini onlara yoğunlaştırmıştı. Bu görüntü Namjoon'a komik geldi ancak Seokjin'in sinirden çatılmış kaşlarını görünce çalışanların yerinde olmayı istemişti. Çünkü Namjoon'a bakan ve küçük bir hareketle onu içeri davet eden bu adam hiç de olumlu bir haber verecek gibi gözükmüyordu. Namjoon odaya doğru adımlarken istemsizce yanlış bir şey yapıp yapmadığını düşündü.

Aprositos || Namjin (Slow)Where stories live. Discover now