2: Maya

163 16 27
                                    

 "Buranın kokusu kaç yıl geçerse geçsin değişmeyecek öyle değil mi?" Namjoon ahşapla döşenmiş, içerisinde yoğunlukla işten çıkıp kendini içmeye adamış memurların olduğu bu mekandaki bar taburesine otururken konuştu. 

 "Her şeyi ateşe verdiğinde plastik veya tahta yerine bu maya kokusunu alacağımıza yemin edebilirim." Hoseok rahatlamışlık hissini, ferah olduğunu hissettiren beyaz bir gömlek ve beyaz renkli şapka ile dışa vurmuş, önündeki birasından yudumlamaya başlamadan önce yanıtladı. 

 Namjoon işten çıkıp evine vardığında çantasını vestiyere özenle bırakıp koşar adımlarla hazırlanmaya gitmişti. Alkol aldıktan sonra ısınacağını bildiğinden askılı giyip yanına hırka almayı ihmal etmedi. Banyo yapamadan dışarı çıkacağı için kendisiyle ölüme kadar birlikte gideceği siyah beresini almayı da unutmamıştı.

 Etraftaki farklı ağızlardan çıkan seslerin yarattığı uğultuyu dinlerken birasından içmeye başladı. İnsan uğultusunun içinde bulunduğunda nefes aldığını hissederdi Namjoon. Kendini kurulu bir düzenin parçası gibi düşünürdü. İnsanlar; birbirinden farklı yapıda olsalar da bir aradayken anlam kazanan parçalardı ona göre. Ve bunu topluluğun içine karışarak iliklerine kadar hissederdi. 

 "Canını sıkan bir şeyin olduğundan bahsetmiştin, anlatmak ister misin?" Hoseok konuya hakim olmamanın tedbiriyle sorarken Namjoon aklına gelen haritayla gerildiğini hissetti. Şimdi dışarıdaki uğultuya değil kendi düşüncelerinin yarattığı gürültüye kulak kesilmişti. Söyleyecek çok şey olmasına rağmen aklındakileri nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Bu saçmalığın gelip onu bulması başını belaya sokacakmış gibi hissettiriyordu. Aslında postayı alır almaz karakola gitmeliydi Namjoon ama -lanet olası- merakı işi sonuna kadar götürecek gibiydi. Sonuç olarak bu bela, merakın ta kendisiydi. 

 "Bu sabah başıma filmleri aratmayacak bir şey geldi." Namjoon derin bir nefes alıp gerilmiş alnına masaj yaparak devam etti. "Birisi bana posta göndermiş. Ama gönderen adresi olarak benim evim yazmış ve içerisine harita koymuş."

 Namjoon söylediklerini Hoseok'un ve kendisinin sindirmesi için biraz zaman tanıdı. Yanındaki, bakışlarını yarısı dolu olan bardağa kısa bir süre dikti ve yavaş hareketlerle Namjoon'a dönerek ürkmüş yüz ifadesiyle konuştu. "Ne? Anlamıyorum, kim neden böyle bir şey yapsın?"

 Namjoon kendisinin de aklından geçen soruları duyduğunda umutsuzluğa düşmüş ve savunmasız hissetti. "Hiçbir fikrim yok. Başlangıçta ilgilendiğim hastaların yapmış olabileceğini düşündüm ancak içimden bir ses onların bu işle ilgili olmadığını söylüyor." 

Ortamı yine küçük bir sessizlik kapladı. Anlamlandıramadıkları olaya sonu gelmez yol haritaları çiziyorlardı zihinlerinde. Fakat geçen her saniyede daha da belirsizliğe düşüyorlardı. Hoseok ortamın kasvetli havasını bozmak için konuştu:

"Belki de birisi sana şaka yapmaya çalışıyordur?"  

 Psikiyatrist kaşlarını çatarak yanındakine 'gerçekten bu söylediğine inanıyor musun?' bakışı attı ve cevap olarak ondan omuzlarını olumsuz bir şekilde silkme ardından da bıkkınlık dolu bir iç çekiş kazandı.  Bu süre zarfı içinde içeceklerini bitirmiş ve boş bardakların yerini dolu olanlar almıştı. Durgunluklarını içerek bozuyorlardı. 

 Ortamdaki kısık ama rahat hissettiren müzik sesi ve insan uğultusu kulaklarını tekrar doldurmaya başlamıştı Namjoon'un. Düşüncelerini olaydan uzaklaştırmaya başladığında daha farklı konulardan konuşması gerektiğini düşündü. Sonucunda arkadaşı da güzel bir gün geçirmiyordu. Kafa dağıtmak ve destek almak için onunla buluşmayı teklif etmişti fakat o, arkadaşını daha da karamsarlığa sokmuş gibi hissediyordu. 

Aprositos || Namjin (Slow)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt