《29 Part-1》

14.6K 769 155
                                    

Hiçbir şeye gerek yok, okuyun geçin😍❤️
(Medya, Kaan Boşnak - Benimle kayboldun)

Mezun olmuştum. Aylar öncesinde okuduğum üniversiteden mezun olmuş ve iki hafta öncesine kadar şirketin kapısının önünden bile geçmeyerek boş vakitlerimin tadını çıkarmıştım. Kendime vakit ayırmış, Martin ile zamanımı geçirmiş ve çalışmaya başlamadan önce kendime tatil vermiştim. Çünkü mezun olana kadar finallerime ayrı, proje ve ödevlerime ayrı çalışarak kendimi paralamıştım. Şimdi ise buradaydım. Babamın ölmeden önce bulunduğu bu odada tek başıma oturuyordum.

Andrew amca bugün yoktu. Eva büyük bir salonda piyano çalacak ve oradakilere minik bir konser verecekti. O ise kızının bu anını kaçırmak istememiş koca şirketi bana bırakarak gitmişti. İşin aslı yaptığım çok bir şey yoktu ama önüme getirilen dosyaları incelemek, organizasyon hazırlıklarını onaylamak dahi beni yormuştu. Şimdi ise bu odadan çıkacağım anı bekliyordum. Kafam esse şimdi çıkar giderdim sonuçta burada patron bendim ama babamın bana küçük yaşta aşılamaya çalıştığı iş ahlakı hala daha burda oturmamı ve çalışanların bana ihtiyacı olursa diye beklememi sağlıyordu.

Bütün her şey, her hazırlık, her fikir Andrew amca ve bende son buluyordu. Son şeklini biz veriyor, geliştiriyor, onaylıyor ya da reddediyorduk. İşte bu yüzden bu koltukta oturuyor ve gerçek bir iş kadını olmaya çalışıyordum. Yolun başıydı ve bildiğim şeyler bilmediklerimin yanında ufacık kalıyordu. Yine de öğrenmek için olmam gerken yer burasıydı, olmak istediğim yer ise burası değildi.

Babam çalışmayı seven, işine aşık bir adamdı. Annem ve benimle geçireceği vakitleri bazen işine ayırır ve küçücük halimle ona küsmem sebep olurdu. Sonradan gönlümü alsa dahi aklımın bir köşesinde işlerin benden babamı çaldığı anlar vardı. Belki de bu yüzden bu odada olmayı, fazla vakit geçirmeyi sevmiyordum. Benden babamı alan bu işler beni sıkıyordu.

Gözlerim masanın üstündeki telefonuma kaydığında tuş kilidini açtım. Martin'den gelen herhangi bir mesaj var mı diye baktığım sırada gözüm saate de çarpmış ve hem olmayan mesajlar hem de buradan ayrılmak için kalan bir iki saat moralimiz iyice bozmuştu. Oturduğum büyük koltukta sıkıntılı ile dönerek bir iki tur attıktan sonra oflamış ve ayağa kalkmıştım. Benim masamın hemen karşısında benimdekinden daha dolu ve üzerinde bir çok dosya olan Andrew amcanın masası vardı. İkimizin masasının da önüne ikişer tane koltuk ve birer tane sehpa bulunuyordu. Masalardan uzaklaşarak kapının biraz ilerisindeki deri koltuklara ilerledim. Bu odanın ev sevdiğim ayrıntısı kocaman ve acayip rahat olan bu deri koltuklardı.

Birkaç adım sonra oraya ulaştığımda bedenimi kocaman koltuğa bırakmış ve yattığım an gözlerimi kapatmıştım. Bütün gün hayalini kurduğum şey bu olmasa dahi o koltukta oturtup durmak ve katlar arasında dolaşmak koltuğa uzanmamı bile hayal kılıyordu.

Kapalı gözlerim ve sonunda uzanmaya fırsat bulan bedenim ile nihayet rahatlamışken tıklatılan ve hemen ardından açılan kapı ile kapalı gözlerimi devirmiş uzandığım yerden oturur pozisyona geçmiştim. Gelenin kim olduğuna bakacağım sırada bir el beni omzundan geri koltuğa itmiş hemen ardından kocaman bedenini bedenimin üstüne bırakmıştı.

Ne olduğunu şaşırdığım sırada boynuna yaslanan burun ve burnuma çarpan simsiyah saçlar arasından kendini belli eden sivri kulaklar dudaklarımı yukarıya doğru kıvırmıştı. İkimiz arasında kalan ellerimi zor bela çıkarıp beline sardığımda yeni yeni fark ediyordum. Bedeninin üst tarafı bedenime yaslıyken alt tarafı koltuktan aşağıda duruyordu. Şayet bütün bedeni üstümde olsaydı bu kadar rahat nefes alamazdım.

"Bebeğim?"

"Hımm?"

"Napıyorsun burada?"

Domestic Where stories live. Discover now