3.Bölüm • Boran

464 45 116
                                    

"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan."
-W. Shakespeare

3.Bölüm•

Bazı anlar olurdu, beklenmedik bir duruma hazırlıksız yakalanmış olmanın getirdiği ruh haliyle, ne yapacağını bilemez halde bocalardınız. İşte öyle bir andaydım ve ne söyleyip nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmediğimden, çareyi suskunluğa ve tepkisizliğe sığınmakta bulmuştum. Fakat tüm tepkisizliğime rağmen, içimdeki deli denizin dalgaları kayalıkları dövüyordu.

Saniyelerin adeta saatler gibi geçtiği o anda, bulunduğum odanın duvarları da sanki üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Nefes almaya çalışıyordum ama içime çektiğim hava gittikçe ağırlaşıyor gibiydi.

Merih, yanı başımda, tekerlekli sandalyedeydi ve bu detayı düşündükçe, dün geceki bazı şeyler daha yeni yerine oturmuştu: Merih'in oturduğu yerden hiç kalkmaması, kapıyı bana açtırması... O zaman anlam veremeyip yadırgadığım şeylerin böylesi bir sebebe bağlanacağını aklımın ucundan bile geçirmemiştim ve şimdi ister istemez bunun şaşkınlığını yaşıyordum.

Düşüncelerimi bastırmaya ve ifademi de normal tutmaya çalışarak, başımı ona doğru çevirdim. Benden yana bakmıyordu, çatık kaşlarının altındaki keskin bakışlarını, karşısındaki bir noktaya sabitlemişti. Bakışlarının yakıcılığının, baktığı yeri eritebileceğini düşünmüştüm bir an. Yüzünde, bakanın içerisine ürperti, hüzün ve biraz da acı veren bir ifade vardı ya da ben ona bakınca öyle hissetmiştim. Oysa ifadesizliğini, çelik bir zırhı kuşanır gibi kuşanmıştı ve yüzünden, herhangi bir duyguyu bariz bir şekilde okuyabilmek mümkün değildi.

Bu afallama anımı daha fazla uzatmayıp bir şeyler söylemem gerektiğini düşünerek yutkundum ve dudaklarımı ıslattım. Kendimi konuşmak, en azından neden geldiğimi açıklamak için hazırlıyordum ki, benden önce davrandı.

"Sanırım bunun için geldiniz," deyip daha yeni fark ettiğim, sert kapaklı dosyayı bana uzattı.

Ben uzattığı tanıdık dosyaya bakarken o, bakışlarını ısrarla bana yöneltmemeye devam ediyordu.

Sonunda iki çift laf edecek hale gelebildiğimde uzattığı dosyayı aldım ve "Evet," dedim güçsüz bir sesle. "Bunun için gelmiştim." Sesim, beklediğimden de kısık çıkmıştı.

Dosyamı dizlerimin üzerine, ellerimi de dosyamın üzerine koydum. Psikolojik olarak, gerginliğimi bir şeylere tutunarak hafifletmeye de çalışıyor olabilirdim. Neden gergin olduğumu tam olarak bilmiyordum ama içimde, ters giden bir şeylerin sorumlusuymuşum gibi sebepsiz bir suçluluk duygusu vardı.

Doğal davranmaya çalışarak gözlerimi dosyamdan ayırıp tekrar Merih'e çevirdim ve konuşmak için dudaklarımı araladım.

"Eğer rahatsızlık verdiysem öz-"

Ancak lafım, odadan gitmeye yeltenen Merih'i görünce yarıda kalmıştı. Kalıp beni dinlemek yerine sandalyesini bir iki hareket ettirdi ve gerisin geri dönerek odadan çıktı. Bense fazlasıyla şaşkın bir halde, ağzım yarı açık arkasından bakakalmıştım.

Karşılaştığım bu tavır karşısında kaşlarım çatılmıştı. Sözümü bile bitirmemi beklemeyip hiçbir şey söylemeden çekip gitmesi kendimi değersiz hissettirmiş, aynı zamanda da yanlış bir şey yapıp yapmadığımı sorgulatmıştı.

Tuhaf, anlaşılmaz ve buz gibi biriydi. Bunu çok az gözlem yapan biri bile görebilirdi.

Belli ki iki dakikalığına bile yanımda duracak tahammülü bulamamış, kaçar gibi gitmişti. Tam olarak ne hissedeceğimi bile bilmiyordum üstelik, sadece oturduğum yerde şaşırdığımla kalmıştım.

NEFTİWhere stories live. Discover now