1. Bölüm

289 16 3
                                    


Ellerimin arasından süzülen kırmızı sıvı gözlerimi yumarak iç çekmemi sağladı. Hırıltılar, gecenin karanlığında, ıssız ve bomboş yolda yankılanıyordu. Şehrin ışıkları sönmüştü ve ben etrafıma korku ile bakarken aynı zamandada sağ elimdeki ufak bıçağı sımsıkı sıkıyordum.

Gözlerimde korku vardı, nefes alışverişimde korku vardı, yutkunmamda dahi korku kırıntıları vardı. Gözüm dönüyor gibiydi. Ateş basmış gibi hissediyordum, üzerimdeki ince gömlek bile şu anda cehennem etkisi yaratacak kadar sıcak hissettiriyordu. Bir hışımla ince gömleği üzerimden çıkarıp belime sardım.

Kulağıma dolan hırıltılar artıyordu, bir tanesiyle zar zor başa çıkmışken arkasından destelercesinin gelmesi nefes alışverişlerimi hızlandırıyordu. Kalbimin atışını kulaklarımda hissediyordum artık. Akıp geçen zaman bana ihanet ediyordu sanki elimdeki bıçağı daha çok sıkmamı sağladı.

Aklım başımdan gitmiş gibiydi hareket edemiyordum kendimi zorlayarak geri geri adım atıyordum anca, bomboş olarak belirttiğim yollarda ara ara camları parçalanmış ve sağı solu yamulmuş araçlar vardı. Araçların içindeyse gördüğüm kadarıyla kanlı ve ölü bedenler. Yinede bomboş sayılmaz mıydı yol? Sonuçta bana yardım edecek hiç kimse yoktu, dünyada son kalan kişiymişim gibi hissediyordum.

Yıl 2057, insanlar bu yılda uçan arabaların olmasını, birçok hastalığın tedavisinin bulunmuş olmasını ve hatta ışınlanmayı bile bulabileceklerini düşünmüşler. Yılın ihtişamı sadece rakamlarının fazlalığı, oysa şu anda karşımda duran zombi sürüsünden anlaşılan o ki rakamlar hiçbir şey ifade etmiyor.

Ben mi? Benden bahsedecek olursakta ben Alicia, Alicia Clark. Sağ elinde tuttuğu bıçakla neredeyse elinin içine bıçağın izini çıkartacak kadar bastırmasını sağlayan korkunun, vücut bulmuş hâliyim. Karşımdaki eğri-böğrü yürüyen ölülerden nefesimin dahi boğazımda kaldığını hissedecek kadar korkuyorum. Oysa annem, "Ölüler, yaşayanlardan daha az tehlikeli." Derdi öyleydi de ama bunlar ölü bile değillerdi. Bir şekilde geri dönüşmüşlerdi, önceki hayatından şimdiki hayatına geçmen gibi, kulağa garip geliyordu.

O an aklımda bir görüntü oluştu, yanımda sarışın uzun saçlı bir kızla, bir şeyden, bir canavardan kaçıyorduk. Canavarın kükremeleri karşımdaki zombi sürüsünün ise hırıltıları vardı. Aklımdaki görüntü devam ederken sarışın kız canavara iki el ateş ediyordu. Kızın yüzünü görmeyi çok denedim beynimi sinirler patlayacak kadar çok sıkıyordum ama hiçbir görüntü yoktu, sadece sarı saçlıydı ve saçları canavardan kaçtığı için dağılmış gibiydi ve dağınık saçları yüzünün üstünü kaplıyordu. Aklımdaki görüntü her ne ise şu anda beni kurtaracak hiçkimse yoktu. Görüntüdeki bende, elimde kılıç vardı ama böyle bir şeyin beynimin bir uydurması olduğunu biliyordum ki neden böyle bir şey gördüğümü de biliyordum. Çünkü beynim beni şu anda cesaretlendirmeye çalışıyordu. Tam bir korkak olduğumu bilen beynimin yapabileceği tek şey bana güç vermek için kendimi sanki eskiden bir savaşçıymışım gibi görmemi sağlamaktı.

Ama yanılıyordu çünkü on sekiz yaşıma yeni bassam bile geceleri hâlâ oyuncak bebeğimle uyuyordum. Mavi gözlü, sarı saçları yarım toplu ve siyah giysileri olan bir bebekti ve bana güç verdiğini hissettiriyordu. Hissetmek, inanmaktan daha güçlü bir şeydi. İnandığın şey seni yarı yolda bırakabilirdi ama hissettiklerin hiçbir zaman senden ayrı düşmezdi, beynimin içinde bir yerlerde hep gezindiğini 
hissederdim.

"Alicia," yolun karşı tarafından yani otların arasından gelen sesle geri geri gitmeyi bırakarak kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Karanlık olduğundan sesin kime ait olduğunu bir türlü çıkartamıyordum ama ses tonu tanıdıktı ve ismi resmen dilimin ucundaydı.

Geri geri gitmeyi bıraktığım için yürüyüşçülerin bana çok yaklaştığını ancak bir yürüyüşçünün kolumdan tutup beni ısırmaya çalıştığında anladım. Her şey çok ani gelişmişti, omzumda hissettiğim dişlerle ağzımdan bir çığlık kaçtı, yürüyüşçüyü kendimden uzaklaştırmaya çalışmam acınasıydı, dışarıdan öyle göründüğüne o kadar emindim ki. Şu anda yaptığım tek şey keskinliğinden bihaber olan bıçağı yürüyüşçünün boynuna saplamamdı. Şah damarından fışkıran kan yüzümü kırmızıya boyarken ellerimde de onun kanı vardı. Hızla yere düşerken kaçmaya çalıştım ama hiçbir yürüyüşçü yanıma gelmiyordu. Kafam karışmıştı az önceden beri beni takip eden ve tahminimce beni yiyecek olan destelerce sürü halindeki zombilerden birkaçı uzaktan koklayıp sürüyle birlikte tam tersi yöne gidiyordu.

Elimi yüzüme attığımda parmaklarımda az önce öldürdüğüm yürüyüşçünün kanını gördüm. Demek ki kendi kokuları bizim kokumuzu almalarını engelliyordu. Böyle bir şeyi kendi çabamla bulduğuma sevinsemde sol omzumdaki kendini belli eden acıyla ağzımdan bir inilti kaçtı.

Otların arasından bir hareketlenme gelirken sol omzumdaki ısırığı kapatacak hızlı bir şey aradım ve belime bağlı olan koyu renk gömleği giydim. Otların arasından gelen sese doğru dönüp az önceden kalma kanlı bıçağımı tuttum, pusuda bekliyordum.

El feneri ile gecenin karanlığında gözümü kör eden kişiye içimden birkaç bir şey saydırıyordum. Ellerimi gözümün önüne getirmemden anlamış olmalı ki el fenerini aşağı indirip,

"Ah, üzgünüm." Dedi ve el fenerinin ışığının gitmesiyle birlikte karşımdaki kişiye baktım.

"Ofelia!" Onu görmemle gülümsedim ve kalbim huzurla atmaya başladı. O da bana sıcak bir gülümseme verdiğinde yanıma gelerek belime sarıldı. Sol omzumu çok kıpırdatmamaya özen göstererek bende ona sarıldım.

Ofelia'yla bu olay -ki yürüyenler- olmadan önce komşuyduk ve aynı okulda okuyorduk. Çok yakın arkadaştık ki hâlâ öyleyiz, birbirimize hep destek olmuştuk. Ofelia konuşmaya başlarken düşüncelerimden sıyrılmamı sağladı.

"Alicia, kafayı yemek üzereydim. Sen iyi misin? Her tarafın kanla çevrili," diyerek sesine endişe tınıları yüklüyordu. Onu gerçekten seviyordum, Bana sebepsiz yere iyi geliyordu Matt'den sonra.

Sol omzumdaki acı büyüyordu ama bunu hiç kimseye söyleyemezdim, Ofelia'ya bile, anneme bile ve hatta Matt'e bile anlatamazdım. Ama Ofelia'nın bakışı tek bir yere odaklandı. Omzumdaki halen daha akmaya devam eden kanın gömleğimin üstünden de belirgin olmaya başladığını anladım. Yutkundum ve derin bir nefes aldım, benden korkmasını istemiyordum ya da ısırıldım diye uzak davranmalarını ama bu olacaktı, eğer dönüşecek olursam onlardan önce ben onlardan uzaklaşmalıydım. Onların iyiliği için...

"Alicia?" Diye sorgulayarak yüzüme baktı. Ve kollarını belimden çözerek bir adım geri attı kanla boyalı yüzüme bakarak tek kaşını havaya kaldırdı. Omzumu işaret ederek yutkundu, yutkunma sesi çok sertti, korku muydu? Korkuyor muydu benden? Bir canavar mı olmuştum? Tanrım!?

"Isırılmadın değil mi?" Endişeyle ona bakarken zaten en başından anlamış olduğunu biliyordum ama bir nebzede fark etmeyeceğini savunan tarafım vardı. Ama o taraf şimdi tamamiyle yok olmuştu. Bakışlarımı yere indirirken onun delici bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

It's You!Where stories live. Discover now