54, for the queen, her reign and all she lost

Начните с самого начала
                                    

Öfkeli bir nefes verdi. "Sana inanamıyorum, gerçekten inanamıyorum." dedi alay eder bir sesle ve yanımdan geçip gitti. Arkasından ne yapacağımı bilemez bir şekilde bakarken Si-Hyuk'un yanına ilerledi. "Sana emanet." dediğini duyar gibi olmuştum ancak emin de değildim. Zaten sonrasında atına binip Jimin'e ve arkasındaki dört bölük askere "Gidelim." demişti. Diğer altı bölükle de fazla dikkat çekmemek adına yol üzerinde birleşeceklerdi.

Çok değil iki-üç dakika sonra ortadan kaybolmuşlardı. Bakışlarım gittikleri karanlıkta gezinirken derin bir nefes koyverdim. Kimse kolay günler geçirmiyordu. Herkesin psikolojisi alt-üst olmuş durumdaydı ve Jungkook'a düşüncelerimi şu an ilettiğim için pişmanlık duyuyordum. Endişem görevini yaparken dikkatinin dağılmasıydı. Ve sanırım sayemde bu gerçekleşecekti.

"Neyi nerede konuşman gerektiğine dair hiçbir fikrin yok gerçekten." dedi ne zaman yanıma geldiğini anlayamadığım Si-Hyuk. "Sen de mi?" diye mırıldandım bıkkınca. 

"Gergin ve endişelisin, bunu anlıyorum ancak bunları yalnızca hisseden sen değilsin. Empati beklerken empati kurmuyorsun resmen." dedi ve bana onaylamaz bir bakış atarak ilerideki atlıların yanına gitti. 

Dudaklarımı sertçe dişledim ve kendime daha fazla düşünme süresi tanımadan atıma ilerledim. Herkes atlarına yerleştiğinde kafile ilerlemeye başladı. Si-Hyuk ve askerler Sintra'da kalacak, ben ve Lalisa Lizbon'a gidecektik. Elbette bu başlangıç için olacaktı. Bizimle birlikte Lizbon'a halktan biriymiş gibi giyinen on asker de gelecekti ancak onlar buluşma noktasının çevresinde herhangi bir tehlikeye karşı bulunacaklardı. Bizden kısa bir süre sonra da Si-Hyuk ve askerler gelecekti. 

İlk rotamız Doğu Akdeniz'di. Oradan bir gemiye binecek ve ilk önce Porto'ya geçecektik. Direkt Lizbon'a geçemezdik çünkü Alarick limanı kuşatmıştı resmen. Bu yüzden önce Porto'ya gidecek, ardından karadan Lizbon'a geçecektik. Yolculuk aşağı yukarı üç haftayı buluyordu. Bu sırada güvenliği hat safhada tutmayı öncelik edinen planımızın üstünden tekrar ve tekrar geçecektik. Si-Hyuk, Alarick'i sağlam ele geçirmeyi temel hedef hâline getirmişti. Onun halkın gözleri önünde vatan haini ilan edilerek yakılmasını istiyordu. Bu planına ses çıkarmamıştım ancak aklımdaki tilkilerin kulaklarıma fısıldadığı daha gerçekçi bir son vardı onun için ve ben bunu uygulamadan vazgeçmeyecektim. Halkın gözleri önünde onu öldürmem cellat varken hoş olmazdı ancak onun kanının benim parmaklarımın arasında olmasını istiyordum. Bu, bana daha iyi hissettirmeyecekti ancak en azından ailemin kanını acımadan döken bu adama hak ettiği ölümü yaşatmış olacaktım. 

Dört hafta. Jungkook'a yazdığım mektuplardan bir yanıt alamayışımın üzerinden tamı tamına dört hafta geçmişti. Yaklaşık iki hafta önce gemiye binmiştik ancak şiddetli fırtına ve yağıştan dolayı bir türlü Porto'ya ulaşamıyorduk. Sallanan gemi yüzünden her gün istisnasız kusuyordum ve pek de iyi hissettiğim söylenemezdi. Hem mental hem de fiziksel olarak. Vücudum sürekli kustuğumdan dolayı gözle görülür şekilde incelmişti. Ayrıca Jungkook'tan dört haftadır haber alamayışım beni korkutuyordu. Ona son sözlerimin oldukça bencil oluşu beni daha da bir çıkmaza sürüklemişti. Ona öfkeliyken onu düşünmemek kolaydı ancak yersiz bir zamanda düşüncelerimi söyleyerek oldukça haksız bir davranış sergilemem beni hiç de iyi hissettirmiyordu. 

"Kıyıya yaklaşıyoruz!" diye kaldığım odadanın dışarısından seslenen Chan ile hızla ayağa kalktım. Bu hızlı kalkış yüzünden başım kısa bir süre dönmüştü ancak toparlanmamı beklemeden kapıya ilerledim. Gözümün önünde siyah noktalar vardı. Yine de bu lanet gemiden kurtulmak istiyordum, kapana kısılmış gibi hissediyordum burada. 

a queen and her tearsМесто, где живут истории. Откройте их для себя