52, sins of the past

Depuis le début
                                    

"Arkamda kal."

Temkinli adımlarla mağaradan çıktık. O sırada dağın eteğinden inen bir grup askerle karşılaştık. Düşman olduklarını zannetmiyordum, böyle açık açık kendilerini belli edecek, gevşek gevşek gelecek hâlleri yoktu ya?

Askerler, yanımıza doğru ilerlediğinde öndeki başları olduğunu anladığım genç adam "Kraliçe Roséanne!" diye bağırdı. "Size karşı bir grup değiliz!"

"Kimsiniz?" Jungkook oldukça sert bir sesle sorduğunda, bir elini gövdeme siper etmiş temkinli bir pozisyonda duruyordu.

"Bizi buraya sizi götürmek üzere Si-Hyuk yolladı, efendim." dediğinde öndeki askerin atını durdurmasıyla beraberindekiler de durdurdu. İsmini uzun zamandır duymadığım, beni Senga'ya gitmek üzere küçüklüğümden beri hazırlayan akıl hocamın ismini duyduğumda şaşkınlıkla onlara baktım.

Atından inen asker yanımıza doğru ilerlerken Jungkook "Olduğun yerde kal!" dedi. "Seni Si-Hyuk'un gönderdiğini nereden bileceğiz?"

Karşımızdaki asker hafifçe güldü. "Sizin ne kadar şüpheci bir prens olduğunuzdan bahsetmişti. Kraliçe Roséanne, Amor est vitae essentia. Bu size tanıdık geliyor, değil mi?"

Duyduğum cümleyle hafifçe gülümsedim ve istemsizce "Aşk hayatın özüdür..." diye mırıldandım. Si-Hyuk'un benim yersiz endişelerimi dindirmek için sıklıkla söylediği bir şeydi bu.

"Doğru söylüyor," dedim Jungkook'a yandan bir bakış atıp. "Onu Si-Hyuk göndermiş."

Jungkook yutkundu. "Eminsin, değil mi?"

"Aramızda geçen bir sözü söyledi. Bunu bir başkasının bilmesine imkân yok."

"Alarick'in her boku bildiğine eminim." dedi Jungkook gözlerini kısıp bana bakarken. "Si-Hyuk'un bana eğitim verdiği sıralarda Alarick Edinburgh'deydi. Ben de ana sarayda eğitim görmezdim, Si-Hyuk'un kendine ait gözlemevi vardı."

Jungkook bu söylediğimle kafasını salladı ve kılıcını kabzasına geri soktu. Bunun üzerine karşımızdaki adam gülümsedi ve önümüzde reverans yaptı. "Kraliçe Roséanne, sizinle tanışmak bir onurdur. Ben Felix."

"Sengalısın?" Jungkook gözlerini kısıp ona bakarken kafasını salladı. "Si-Hyuk'a bağlı askerlerden yalnızca biriyim, prensim."

"Bizi neden istiyor?" diye yeni bir soru yöneltti Jungkook ona. Felix, "Kardeşiniz Prens Jimin ve Leydi Catherine Jennie Slaven de orada. Nedenini bilmiyorum, bana yalnızca sizi bulmam ve getirmem emredildi efendim." dedi.

Jungkook asla pes etmeyerek "Bizi nasıl buldunuz?" diye sordu.

"Prens Jimin, sizi nerede bulmamız gerektiğini söyledi efendim." Jungkook kafasını salladı. Sanırım burada olacağımızdan yalnızca Jimin'e bahsetmişti.

"Si-Hyuk'un yanına gitmeyi çok isterim fakat saraydaki yokluğum anlaşılmak üzeredir. Kardeşlerim ve arkadaşım sarayda. Onları bırakıp gidemem." dediğimde Felix, hafifçe gülümsedi. "Onları almak için en kısa sürede döneceğiz efendim. Ayrıca orasını lütfen bize bırakın. Bir grup sarayda bir karışıklık çıkarmak için çoktan yola çıktı bile. Kardeşleriniz ve arkadaşınız Lalisa Manoban, Si-Hyuk'un güvenli gözlemevine götürülecek."

Kafamı hafifçe salladım. Si-Hyuk beni neden çağırıyordu bilmiyordum fakat benim ona bir an önce her şeyi anlatmam, destek almam lazımdı.

Artık her şeyin sorumlusunun kim olduğunu biliyorken boş boş oturup düşünemezdim. Yapmam gerekeni bir an önce yapmam gerekiyordu. Daha fazla kendimi kasarak, üzülerek, acı çekerek yola devam etmek istemiyordum.

a queen and her tearsOù les histoires vivent. Découvrez maintenant