51, playing with fire

Start from the beginning
                                    

Jennie, şaşkınlıkla yerinde kalakaldığında bir adam gelip hızlıca onu da tuttu. "Jimin!" diye bağırdı. Kendisinden çok da uzakta sayılmazdı sevdiği adam fakat yine de birilerini tekrar kaybetme korkusu adrenalin hormonun fazlaca salgılanmasına sebep olmuştu.

"Jennie," dedi Jimin kollarını arkada tutmaya özen gösteren adamların dengesini şaşırtmak için kıpırdanıp dururken. "Sakin ol."

Jennie ne yapacağını bilemeden kollarını sıkıca tutan adamın ellerinden kurtulmak için tekrar debelendi. Adam ona sert bir bakış attı ve "Debelenme." dedi. Sengaca konuşuyordu, demek ki bir Conallı değildi.

Jimin, adamın kendi milletinden olduğunu fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Kimi elinde tutmaya çalıştığının farkında mısın sen?" diye öfkeyle soludu. "Ben Beşinci Prens Ji—"

"Evet, evet..." dedi adam. "Biliyoruz senin kim olduğunu."

"O hâlde bunun vatana ihanet olduğunun farkındasındır!"

"Senin emrin altında olan biri değilim ben." dedi Jennie'i tutmaya çalışan adam. Jimin gözlerinin içerisine baktığında onun yaşça kendinden küçük olduğunu görebiliyordu. Yüzü olgun bir adamınkinden farksızdı fakat gözlerindeki kimsesiz ifadeden onun duyguları incinmiş küçük bir erkek çocuğundan farksız olduğunu görebiliyordu.

"Adın ne senin o hâlde? Sana asker diye seslenemem, böyle bakıldığında vatanına sahip çıkacak bir vatandaş gibi de durmuyorsun..."

"Chan," dedi. "Bang Chan."

Jimin, duyduğu isimle istemsizce kasıldı. Karşısındaki genci tanımamış olması onun suçu değildi, yalnızca adını duymuştu.

"Sen?" diye mırıldandı teyit etmek istercesine. Jennie kendisini tutan adamın güldüğünü işitti. "Evet," dedi. "Ben Bang Shi Hyuk'un oğlu Bang Chan."

Jimin'in istemsizce kaşları havalandığında "Baban?" diye mırıldandı. Ne yani, şimdi babasının en yakın arkadaşının oğlu vatanına mı ihanet ediyordu?

"Babam sizi bekliyor, Prens Jimin." dedi. "Sizi ona götürmek adına buraya geldim efendim."

Chan anında Jennie'nin kollarındaki parmaklarını çekip saygı duruşuna geçtiğinde Jimin'in kollarını tutan iki adamda gerilemişti. Jennie kaşlarını çatıp arkasını döndüğünde "Ne yani?" diye sordu. "Küçükken Rosie'nin başdanışmanı olan Si Hyuk'un mu oğlusun sen?"

"Leydi Catherine Jennie Slaven," dedi Chan gülümseyerek. Az önce bir şakaya kurban gittiğini fark etmeyen ikilinin yüzüne kahkahalarla gülesi vardı fakat zaman dardı. Bu küçük şaka için bile babasından zar zor izin almıştı. "Tanıştığımıza memnun oldum. Ve evet, öz olmasa da Si Hyuk benim babam."

Jennie, Chan'ın Si Hyuk'un üvey oğlu olduğunu anladığında kafasını sallayarak bakışlarını Jimin'e çevirdi. Jimin hâlâ yerinde şaşkınlıkla dikiliyordu.

"Yani... Siz... Bize oyun mu oynadınız?"

Chan kafasını salladı. "Babamdan izin almam zor oldu fakat ne zaman bir prensi kekleme şansı oluyor ki bir insanın?"

Jimin silkelendi ve öfkelendiğini hissetmeye başladı. Zaten her şey üst üste geliyordu, bir de bu trajikomik olay hoşuna hiç gitmemişti.

"Şaka yaparken uygun zamanı kollarsan belki başarılı olursun." dedi ve hızlı adımlarla Chan'ın karşısına dikildi. "Ayrıca bir daha ona elini sürme." Jennie'i işaret ettiğinde genç kızın parmaklarını hızla kavramış ve çekiştirmeye başlamıştı.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now