25. Bölüm: Alec'den bir küçük kesit...

19K 1.6K 934
                                    


Olamaz bu da ne? Yoksa bir bölüm daha mı? Neeeeee?
Hadi hemen uçunn! Vote atmayanlara beddua edeceğim haberiniz olsun (şaka şakaa... ya da değil?)

**



Kayla ona bakıyordu. "Alec! Geldin!" Kolları Alec'in boynuna sarıldı. Ve Kayla'nın sesindeki bu heyecan Alec'in hislerini karman çorman etti.

Ona sarılmamak için kendini zor tutuyordu. Tüm gücünü kullanarak hafifçe geri çekilmek zorunda kaldı Alec. "Dur, çok ıslağım." Çıplak teninden yağmur suları akıyordu ama Alec adeta hiçbir ıslaklık hissetmiyordu. Bedeni, kalp atışlarının ve heyecanın ona verdiği sıcaklıkla kavruluyordu sanki.

Kayla, hala Alec'e çok yakınken pencereden dışarıya baktı. Bilinçsizce parmaklarını gevşetmişti. Alec, onun karşısında yakalamak istediği bir görüntü olduğunda, elinde bunu çizebilmek için bir kalem olmasını istediği zaman bu hareketi yaptığını anlamıştı. Hatta bunu biliyordu. Bazen dünyayı Kayla'nın gözünden görmek istiyordu. Onun o yaratıcı dünyasında ne düşündüğünü anlayamaya çalışırken bulurdu kendisini. Onu anlamaya çalışmak artık en büyük hobisi olmuştu. Ve en kötüsü de bunu asla tam olarak başaramıyordu.

Kayla, kapalı bir kutu gibiydi. Kapalı, gizemli ama sıradışı bir kutu. Alec'i her zaman şaşırtıyordu.

Bazen de Kayla'yı kendisine o şekilde bakarken yakalıyordu. Yani sanki çizmekte olduğu bir resime bakarmış gibi tamamen odaklanmış bir şekilde bakarken. Böyle olduğunda Alec kendini kıpkırmızı olmanın eşiğinde buluyordu. Bu öyle tuhaf bir histi ki neredeyse yeni bir şeydi onun için. Alexander Caprio kızarmazdı ki. Gerçi... bu o hayatına girmeden önceydi. O, hayatına girmişti ve her şeyi yerinden oynatmıştı adeta. Şimdi Alec bambaşka biri gibi hissediyordu kendi. Kendini yeni tanıyordu adeta. Bazı duyguları hissedebildiğini öğrenmişti mesela. Hayatında hiç hissetmediği duyguları. Mesela aşkı. Mesela kıskançlığı.

Kıskançlık... Bunu filmlerde görmüş, şarkılarda duymuştu ama bunu gerçekten yaşayınca anlamıştı, o insanların neler yaşadığını.

"Geç kaldın." dedi Kayla. Sesi şakacı çıkıyordu.

"İşler bitmedi... Kurt adam olmanın kötü yanlarından biri de bu." dedi Alec dalgın bir sesle. Kayla'ya ne zaman baksa sanki dalıp gidiyor, sanki demek istediği şeyi unutuyordu. Yine öyle anlardan biriydi işte bu. Alec, yeni uyanmış birinin nasıl olur da bu kadar güzel göründüğüne anlam veremiyordu. Kayla'nın pürüssüz teni ay ışığında parlıyordu. Ve bakır rengi saçları da. Yaptığı topuzdan kurtulmuş bukleleri yüzüne dökülmüştü. Dağınık bir saç nasıl bu kadar güzel görünebilirdi? Hele o gözleri. Alec'in içine işleyen iki çıkmaz sokak gibiydiler. Alec, o gözlerden gözlerini çekmek istiyordu delicesine. Çekip de Kayla'nın yüzünün her noktasına bakabilmek. Ama bakamıyordu işte. O gözler hapsetmişti Alec'i kendilerine.

"Kurtadam işleri yapacağız diye gece kulüplerinde eğlenmiyorsunuz umarım." dedi Kayla. 'Kurtadam işleri' derken şakayla doluydu sesi ve tatlılıkla gülümsemişti. Onun için tamamen anlaşılmaz görünen şeylerden böyle bahsediyordu. Şaka dolu. Gerçek değilmiş gibi. Bu Alec'in içini korkuyla ürpertti. Ama neden korkuyordu ki? Kayla'nın günün birinde onu ve onun büyü ve kurtadamlar, yaralar ve savaşlarla dolu dünyasını ardında bırakıp sıradan dünyaya geri dönmesinden mi?

Alec boğazını temizleyerek düşüncelerini toparlamaya çalıştı. "Böyle bir şey yaptığımızı düşünmüyorum. Gerçi Jace adına konuşamam tabi..."

Kayla'nın dudakları bir gülümsemeyle büküldü. O sırada bol askısının omzundan kaydığını gördü. Ama daha fazlasını da görmüştü. Köprücük kemiğinin kıvrımını, tenindeki çillerin altın parçaları gibi parlaşıyını, omzunun zarif bir şekilde kıvrılışını, ve boğazında atan nabzını. Kayla'nın hafifçe aralanmış dudaklarını gördü. Bir an duyduğu arzu yüzünden terledi. Adadaki tüm ormanı baştan sona turlasa böyle hissedemezdi. Hissettiği bu arzu daha önce hiç tatmadığı bir arzuydu. Yeni hislerine bir his daha eklenmişti. Elbette daha önce arzuladığı kızlar olmuştu ama bunun yanına onlar hiçbir şeydi. Dünya ve bir kum tanesi gibiydi o iki hissettiği şey. Hatta belki ondan da uzaklardı. Şu an hissettiği arzu hayatında hissettiği tek arzu gibiydi ve adeta yakıyordu yüreğini.

Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Düşüncelerini yakıp giden bir ateşti bu. Ellerini titreten.

Gözleri kendini ele verir diye bakışlarını ondan kaçırmak zorunda kaldı.

Bu sırada Kayla bir adım geriledi. Ayağı bir şeye takıldı. Alec tabiki de hemen ona doğru atılıp dengesini sağlamasına yardımcı oldu. Bu sırada ikisi de birbirine çok yakın duruyordu. Kayla yavaşça Alec'in kollarında doğruldu. "Teşekkürler." dedi. Sesi titremişti. O da Alec'in hissettiği gibi mi hissediyordu? Çünkü Alec konuşsa sesi çıkmayacak gibiydi şu an.

Kayla onun kollarının arasındaydı. Sıcak, yumuşak ve narindi. Kokusu Alec'in her hücresine yayılmıştı adeta.

Alec'in gözleri Kayla'nın dudaklarına kaydı. Bunu yapmayı ne kadar çok istiyordu kim bilir...

Ama içinden binlerce kötü düşünce geçiyordu. Ya Kayla onun tarafından öpülmeyi istemiyorsa? Aklına yine ve yeniden, Kayla'nın ona 'Uzak dur benden!' diyişi gelmişti. Ne zaman gidiyordu ki aklından.

Ama sonra aklına başka düşünceler de geldi. Kayla'nın uyurken onun adını söylemesi. Gitmesini istemeyişi, Onun yanına geldiği ilk gece ona 'Burada kal.' diyişi... Kollarını ona dolayışı... Ve tam da şu an, ona sevgiyle bakışı.

Bu Alec'in kalbini çıldırtıyordu. Acaba o da Alec kadar bunu ister miydi? Alec kadar isteyemezdi tabiki; ama belki küçük bir ihtimal...

Ve sonra bir şey oldu. Kayla, narin elini Alec'in göğsünün üzerine koydu. Bunu kendi isteğiyle yapmıştı. Tutunmak için falan değil. Ona dokunmak için. Ve Alec tam da kalbinin orada onu hissediyordu. Bu yeter de artardı. Bu küçük hareket, Alec'in yapmak istediği şey için ona gerekli olan tüm cesareti vermişti.

Bir anda Kayla tekrar onun kollarının arasındaydı. Sıcak yumuşak ve narindi. Ve Alec, onu öpüyordu.

Alec fena afallamıştı. Bunu yapmayı beklemiyordu. Bedeni adeta ondan izinsiz olarak Kayla'yı kendine doğru çekmişti. Ama Kayla çok hoş kokuyordu. Ve kollarının arasındaki bedeni küçücüktü ve titriyordu.

Ve o da Alec'i öpüyordu. Bu adeta yıldırım çarpma etkisi yaratıyordu içine. 

Artık Alec de titriyordu. O kendini kaybetmenin kıyısındaydı adeta. Zemin ayaklarının arsında sarsılıyordu sanki. Bu hissettiği duygular pahabiçilemezedi. Dudakları onun dudaklarına dayalıydı. Ve elleri de onun bedenindeydi. Bir avucu sırtında ve bir avucu belindeydi. Öpüşlerinin arasında onun nefes alışlarını hissedebiliyordu. Kayla'nın incecik parmakları Alec'in saçlarının arasında, boynunda nazikçe geziniyordu. Alec o an mühürlendiği ilk anı düşünmeden edemedi. Bu dünyaya ait olamayacak kadar güzel bir his, diye düşündü.

Alec öpüşmenin verdiği hisle adeta titriyordu. Nefes nefese kalmıştı. Bir süre sonra -sarhoş gibiydi sanki ne kadar süre öpüştüklerinin farkında bile değildi- Kayla'nın ellerini kollarında hissetti. Kayla yavaşça çekilerek ona bakıyordu. "Alec... Sen iyi misin?"

Alec nefes nefese ve titreyerek kafasını onaylamak için salladı. Hiç bu kadar iyi olmamıştım, diye düşündü.

O an onu tekrar ve tekrar öpmek istiyordu ama biliyordu ki vücudu daha fazla bu heyecana dayanamazdı. O bile ilk defa kendini gerçek anlamda kontrolsüz hissediyordu. Bir daha Marcus ya da diğer yeni-dönüşenlerle bu konuda asla dalga geçmeyecekti.

Ve yavaşça kafasını Kayla'nın boynuna yasladı. Kayla'nın parmakları saçlarında, rahatlatıcı bir şekilde gidip gelirken Alec derin derin nefes alıyordu. Bu bile mükemmel bir histi. Dudakları boynunda, her nefesi onun kokusunu içine çekiyordu.

Ona kalsa hayatının sonuna kadar böyle kalabilirdi.


****

:)))))))

Fazla söze gerek yok canlarım. Vote sınırı yine 900 olarak devam... Pamuk eller vote düğmesine....

ŞEKİL DEĞİŞTİRENLER: MühürWhere stories live. Discover now