9. BÖLÜM: "Dedektiflik Zamanı"

12.9K 1K 462
                                    



"Akşama doğru Scott'larla buluşucağım diye evden çıktı. Sonra da çok geç geldi." diye fısıldadım.

Leo ve Diego'yla okul bahçesindeki banklarda oturuyorduk. Onlara dün gece Jake'in çıktığını anlattım çünkü elimdeki tek bilgi buydu. İkisi de yeni Jake hakkında bir şey öğrenebilmek için yerlerinde duramıyorlardı. Ama maalesef normal bir insanın arkadaşlarıyla buluşabildiğinden başka bir şey yoktu elimde.

Bu sırada küçük bir kız yanımıza geldi. "Diego, Müdür Orlando seni yanına çağırıyormuş. Hemen gitsen iyi olur." dedi ve kayboldu.

Leo ve ben ona bakıyorduk. "Yine ne yaptın oğlum?" dedi Leo biraz gülümseyerek.

Diego başını ellerinin arasına aldı. "Of! Bu sefer ne yaptım?" dedi kendi kendine. Bu haline gülmemek elde değildi.

Diego müdürün odasına doğru yol alırken, Leo'yla beden dersine doğru yürüyorduk. Soyunma odalarına girince ayrıldık. Üstümü spor kıyafetleriyle değiştirirken Jake'in derse gelip gelmeyeceğini merak ediyordum.

Soyunma odasından çıktığımda karşı duvara yaslanmış duruyordu. Gelmişti. "Selam." dedi içten bir şekilde.

Onun yanında gergin olmamak elimde değildi. O, eskisi gibi davranmaya çalışıyordu; rahat ve doğal. Bense o değiştiğinden beri onunla nasıl konuşacağımı bilemiyordum. Çok farklı geliyordu gözüme. Kötü bir farklılıktı bu. O yüzden kasıntı gibi konuştum. "S-selam."

Bu seferki beden eğitimi dersinde Koç Clapp bizi serbest bırakmamıştı. Dersi beyzbol sahasında yapacaktık. Bu konuda şanssızdım çünkü Florida'da beyzbol favori sporlardan biri değildi. Eski okulumda beden derslerinde genelde futbol ya da tenis oynardık. Gerçi ben o zamanlar amigo takımının kaptanıydım, o yüzden tüm beden derslerinde futbol maçları için karaografi çalışırdık. Hayatımda hiç beyzbol oynamamıştım. Beyzbolun B sini bile bilmiyordum.

Beyzbol sahasına doğru yavaş tempoyla koşu yaparken ikili sıra olmuştuk. Jake yanımda koşuyordu, daha doğru bana ayak uydurabilmek için kendini yavaşlatmaya çalışıyordu diyebiliriz. "Hey, bu surat da ne?" diye sordu Jake. Sesi sanki şu an hiç koşmakta değilmiş gibi normaldi. Bense nefes nefese konuştum. "Beyzbol... yüzünden. Ben... hayatımda hiç beyzbol oynamadım."

Jake gülümsedi. Bu eski Jake'e ait sapşal bir gülümsemeydi. Bir an bu görüntüye bakakaldığım için tökezledim. Jake beni düşmeden, kolumdan yakaladı. "Hey, dikkatli ol." dedi. İnce eşofman üstümün üstündeki sıcak parmaklarını hissedebiliyordum. Arka sıramızda koşan Vicky ve tanımadığım bir kız söylenerek bizim önümüze geçtiler.

Jake elini çekti ve tekrar koşmaya devam ettik.
Beyzbol sahasına vardığımızda bir süre yerde oturdum. Eski kondisyonumdan eser yoktu anlaşılan. Ama Koç Clapp çetin cevizdi.

"Beyzbol için iki kaptana ihtiyacım var!" diye seslendi. "Haydi, canlanın! Havada birkaç el görelim. Gönüllü olsanız iyi olur, yoksa takımları ben seçeceğim ve her zaman adil davranmam!"

Jake yanımda elini kaldırdı.

"Pekala." dedi Koç, Jake'e bakarak. "Bu tarafa, kale levhasının yanına. Mavi formalardan birini al."

Jake dediğini yaparak karşı tarafa geçti. Yanımdan geçerken ona bakıp "Beni sakın şeçme!" diye fısıldadım. Burada fazla kişiydik. Eğer sonlara kalırsam belki de yedek klübesinde takılabilirdim. Bu bir hayli eğlenceli olurdu. Karşıya geçerken Jake'in dudaklarının yukarı kıvrılmış olduğunu gördüm.

Ardından çaprazımda duran Vicky özgüvenli bir şekilde elini kaldırdı. Kırmızı kısa saçları kumsal gecesinden bu yana pembe rengini almıştı. Hala dudağında bir metal parçası parlıyordu. Üzerindekiler bir spor kıyafetinden çok günlük gözüküyordu; siyah tayt ve yırtık bol bir bluz. Sinsilik saçan bir şekilde gülümsedi. "Koç, takım kaptanı olabilir miyim?"

ŞEKİL DEĞİŞTİRENLER: Mühürजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें