VIII | Gerçeğin Yarasını Yalanın Şifası İyileştirmez

Start from the beginning
                                    

Benim de kendi yolumu çizmem nasıl bir sakınca yaratabilirdi ki?

Ne vardı ki benim için dışarıdan nasıl gözüktüğümün, başkalarının hakkımda neler söylediğinin bir önemi yoktu. Kalbimde bu kadar hummalı bir ateş yanıyorken, bir başkasını o ateşin içine çekerek söndüremezdim yangını. Ben öyle biri değildim, hiç olmamıştım.

"Yani," dedim uzun bir nefes alırken. "Başkalarının hakkımda ne söylediği benim umurumda bile değil." Sanırım bu yeterli bir cevaptı ama Yağız ikna olmamış gibi kaşlarını kaldırdı, hatta bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama umursamadım ve ayağa kalkıp oradan uzaklaştım.

Aslında kaçtığım o değildi, Baran ve Azra'yla yan yana olmak beni mahvetmişti. Birileri boğazımı var gücüyle sıkıyormuş gibi nefes alamıyordum. Bu gece bir an evvel bitmeliydi.

Kendimi ofis bahçesinin dışına attığımda, kalabalıktan ve gürültüden bir nebze uzak olmanın iyi geleceğini düşündüm. Bu akşam korktuğum ne varsa gerçekleşmişti. Günlerdir görmediğim Azra yine burnumuzun dibindeydi. Üstelik babası da buradaydı ve Azra'nın Baran'la birlikte olmasını sorun ediyor gibi görünmüyordu.

Sanırım artık Baran'ın, annemin ve de babamın nasıl insanlar olduğunu bildiği için kızının emin ellerde olduğunu düşünüyordu. Kahraman Bey'le olan tanışıklıkları içini rahatlatmış olmalıydı.

"Bu kadar kızmanı gerektirecek bir şey söylediğimi düşünmüyorum."

Hızlı bir şekilde arkamı döndüğümde Yağız'ı karşımda buldum. Elleri ceplerinde, yüzünde sorgular gibi bir ifadeyle gözlerime bakıyordu. O an fark ettim, sağ kaşının altında derin sayılabilecek bir yara izi vardı. Ve bu onun yüzüne hoş bir farklılık katıyordu.

"Benim kızdığım sen değilsin ki..." Ona ne hissettiğimi izah edemezdim ama hiç değilse sorunun o olmadığını hissettirebilirdim. Konuşmasına fırsat tanımadan, kaçar gibi gitmeme rağmen kalkıp peşimden gelmişti. Sanırım ayıp etmiştim.  "Öyle birden kalkıp gitmem dans etmeyi teklif ettiğin ve benim de buna kızdığım için değildi..."

Yağız kafasını öne eğerek güldü. Sonra, "Biliyorum sarı kafa," diyerek lafımı böldü. Bense gözlerimi devirdim. Bana bu şekilde hitap etmeyi ne zaman kesecekti?

"Onlar hemen yan masamızda oturuyorlar diye rahatsız olduğun gözümden kaçmadı."

Leb demeden leblebiyi anlayan, zeki erkek tipi.

"Ama bu hoşuma gitti," dediğinde sorgular gibi yüzüne baktım. "Başkalarının ne söylediğini umursamıyor olman..." Aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp tam karşımda durduğunda gülümsemesini sürdürüyordu. "Hayat el alem ne der diye düşününce çok boktan oluyor değil mi?"

Ben de gülümseyerek karşılık verdim. "Kesinlikle."

Böylece, insanların hakkımda söylediklerini örtbas edebilmek için dans etmemiz gerektiği mevzusu kapanmış oldu. Sonrası derin bir sessizlik oluşturdu aramızda, ben genelde yeni tanıştığı insanlarla ne konuşacağını bilmeyen tiplerdendim. Yine öyle bir anda, sessizliğin içindeydim.

Neyse ki Yağız konuşkandı.

"Aslında hepinizi tanıyordum," dediğinde arkamızda bıraktığımız kalabalığa gözlerini dikti. "Mehmet'le daha önce tanışmıştım ama seninle ve Baran'la tanışmak bugüne kısmetmiş." Sağ elini cebinden çıkarıp hafifçe burnunu kaşıdığında alaycı bir tavırla güldü.

"Gerçi Baran benden pek hoşlanmış gibi durmuyor ama..."

Neden böyle söylediğini anlayamamıştım, fakat nedenini sorup Baran'ı umursuyormuş gibi meraklı görünmek de istemiyordum. Baran'ın Yağız'dan hoşlanmama sebebi Azra olabilir miydi? Sonuçta Azra ve Yağız tanışıyor olmalıydılar, babaları iki yakın arkadaşlardı.

EMANET AŞK (KİTAP) Where stories live. Discover now