34/ you drew stars around my scars.

En başından başla
                                    

"değecek olanlar, dudaklarım ve dudakların mı?" diyerek ön dişlerimi alt dudağıma bastırarak muzur bir çocuk gibi tebessüm etmiştim. ona şirinlikler yapmak, şımarmak ve tüm bunları sabırla izleyip bana bıraktığı içten gülümsemelerle baş etmeye çalışmak en sevdiğim şeydi. yaşamak için gerekli fonksiyonlarım arasında ilkten sonsuza onun adıyla başlayan maddeler sıralardım.

taehyung'un dudakları evrene kazınan en güzel tebessümle kıvrılmış ve aynı benim gibi oyunbaz bir ifade ile "değecek olanlar avcun ve dudakların." diyerek kıkırdamıştı. kıstığım gözlerimle birlikte yüzünü incelemiş, "hah!" gibisinden bir ses çıkararak yanından geçip gitmiştim. onun adım sesleri de geç kalmayarak beni takip etmişti usulca.

gözlerim tamamen çökmek üzere olduğuna emin olduğum bu mekanda dolaşırken, geniş bir alana giriş yapmıştım çoktan. girdiğimiz binanın zeminde bir numarasını göremeyerek bakışlarımı tavana çevirdiğimde ise; yüz ifademin, her mimiğimin anbean yumuşadığına emindim. öyleydi ki, pırpırlanan yüreğim bir uçurtmanın kuyruğuna ilişmişti adeta. öyle mutluydu!

oval biçimde açılmış tavandan, bir kavanozdaki tüm yıldız pullarını dökmüşsünüz gibi onlarca ve yüzlerce ışıltıyla parıldayan gökyüzünü seçiyordum irislerimle. taehyung'dan sonra, yine onunla ilgili hayatımda gördüğüm en güzel şeydi bu ve o anki dileğim bu manzarayı onun gözlerinden izlemek olmuştu. "taehyung!" demiştim inanamaz bir sesle. gözlerim hâlen yukarıyı izlerken, ışıltıdan başımın döndüğünü hissediyordum ancak bunun nedeni; işaret parmağım ile heyecan eşliğinde yıldızları işaret ederken kendi etrafımda dönerek her birini odağıma almaya çalışmamdan kaynaklanıyordu esasında. muazzamdı, mükemmeldi burası.

"sevdin mi?" diye mırıldanmış ve nereden bulduğunu kestiremediğim bir örtüyü bana güven vermeyen tahtaların üzerine sermişti sakince. "bayıldım, taehyung, bayıldım!" demiştim kıkırdayarak, etrafımda dönmeyi bırakmıştım zira hissettiğim heyecan sonucu kusabilirdim her an. "buraya ayı izlemeye gelirdik," diye mırıldanmıştı. kaşlarım havalanırken, "kiminle?" şeklinde sormuştum merakla. iç çekmiş, sağ yanağını şişirip patlattıktan sonra "jimin," demişti. "jimin elbette." ardından eklemişti. "yıldızlara bir de teleskopla bakmak ister misin?" uzatmamaya karar vererek başımı sallamış, sekerek yanına ulaşmıştım. bu hâlime her zamanki gülümsemesinden sunmuş, vurmuştu beni bir kez ondan, sonra ikiden.

kolonun arkasından önüme taşıdığı teleskopu ayarlamasını izlemiştim bir süre. birkaç vidayı kusursuz parmakları ile sıkıp gevşetmiş, benim boyuma getirdikten sonra elleri belki de en sevdiği vücut parçama, belime yerleşerek beni yönlendirmişti. hafifçe eğilerek bir gözümü bakmamız için ayrılan kısma yanaştırarak adeta kalemle çizilmiş gibi görünen manzarayı izlemiştim sakince. elleri asla belimden düşmüyordu ve o an inandığım tek şey, cennetimin olabileceği en iyi vaziyete büründüğü, başıma geldiğiydi.

birkaç dakika benim hayret dolu seslerim, onun kıkırtıları ve seçemediğine emin olduğum yıldızlara uydurduğum isimleriyle seslenip çok bilmiş tavrımla onu kandırdığım anlarla doluşmuştu. ardından taehyung, aniden yıldızlara odaklakladığı merceğin önüne geçerek teleskoptan yıldızlar yerine onun kocaman olmuş göz küresini izlememe sebep olduğunda kahkahalara boğulmuştuk. bu, taehyung'la geçirdiğim en huzur dolu gündü belki de ve her saniyesi için tüm dünyaya minnet duyuyordum.

şu an ise ikimiz de örtünün üzerine oturmuş, dizlerimiz birbirine değerken sessizce temiz havanın tadını çıkararak çam sakızı kokusunu içimize çekiyorduk. "yağmur yağacak," diye mırıldanmıştım ciğerlerimi mutlulukla doldururken. "hiç bulut yok." diye yanıtlamıştı beni. başımı hızla iki yana sallayarak gözlerimi ağır ağır kırpıştırmıştım. "kokusu," demiştim. "kokusunu alıyorum, küçüklükten beri bilirim bunu. ustalaştım artık." gülmüştü. "yağsın," demişti sonra. "senin kafandaki bulutlar sebebidir bunun. öpüşürüz biz de." gülmüştüm.

sağ avuç içim usulca yanağını kavradığında, yanaklarının üşüdüğünü tenime bulanan soğuktan sezebilmiştim lâkin het koşula rağmen onun da keyifli olduğunu hissedebiliyordum. bu sezdiğim en güzel şeydi ve ilk kez onunla yakınlaşırken bir dikeni çiğniyormuş hibi hissetmiyordum. "nasılsız biz taehyung?" diye sormuştum. "çok zıttız, çok tuhafız.." şeklinde devam ettirmiştim. gözlerine bakıyordum ve tek saniye olsun ayrılmak istemiyordum onlardan. iç çekerek yanağını avcuma yaslamış, "yıldız, çiçek.." diye mırıldanmıştı. "böyle bir şeylerizdir."

gülümsemiş, bedenimi onunkine daha da yanaştırıp dudaklarına uzanmıştım. o gece pembelerime çiçekler, gözlerime yıldızlar dökülmüştü sanki dudaklarından. soluğunu, solumda hissetmiş; sadece bakışmalar ve öpüşmelerle sevişmiştim onunla.


biz de jeongguk ile çok yorgun ruhlarız

disfruto ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin