34/ you drew stars around my scars.

15.6K 1.8K 951
                                    

bilin bakalım bölüm başlığı hangi şarkıdan..

"taehyung, burası fazla ıssız görünüyor!" diyerek seslenmiştim arkasından ürkekçe. o ise kavradığı elimi daha sıkı tutmuş ve yarısı örümcek ağı ile kaplı kapıdan sokmuştu bedenimizi. "ben yanındayken başına bir şey gelmez." gözlerimi devirmiş ve boşta olan elimde ensesine vurmuştum hafifçe. "haklısın, gelecek olan ikimizin de başına gelir çünkü!" dediğime karşın omzunun üzerinden sahte bir kızgınlıkla bana bakmış fakat herhangi bir şey söylemeden merdivenleri tırmanmak üzere çekiştirmişti beni.

akşama doğru, ben gün batımını balkonumuzdan izleme planları yaparken taehyung hızlıca yanıma gelmiş ve bizim için hafta sonu planı yaptığını söylemişti. kurduğu cümleler de tam olarak bunlardı, "önce seni bayılacağın bir yere götüreceğim. ardından da yakınlarda olduklarından ailemin evine, epeydir görüşemiyorum onlarla." bu fikre ve onun heyecanına kapılmış, saniyesinde kabul etmiştim. uzun bir araba yolculuğundan sonra ise buradaydık.

araba, büyük bir tepeyi tırmanıp düzlüğe çıktığında etraf öyle ıssızdı ki ürkmemek imkânsızdı. burada en ufak böceğin bile yaşamak isteyeceğine emin değildim, havada yarasalar uçuşuyordu ve sanki bir korku filminde, kendimizi öldürtmeye çalışıyormuşuz gibi hissediyordum. yine de tek odağımın, parmaklarımın arasına kendi parmaklarını bırakmış olan adamda oluşu; bu defa sırtını izlemekle kalmayıp, hissiyatımı eşitlemek adına ellerimi kavrayışı beni cehennemin en hararetli yerinde olsam dahi tebessüme iter gibiydi.

merdivenleri pek fazla kelime etmeden, taehyung ara sıra ellerimi tutan parmaklarını sıkıp gevşeterek karanlıkta bana güven vetirken aşmıştık. basamakların sonu kilitli gibi görünen metal bir kapıya çıktığında, ardında ne olduğunu delicesine merak ediyordum. taehyung, elimi bırakıp bedenini bana dönderdikten sonra yüzündeki kocaman ve serseri gülümseme ile "hazır mısın?" diye sormuştu. bana göstereceği için, sürpriz yapılan benden daha heyecanlı oluşu içimi öylesine kıpırdatmıştı ki; saatler boyu dans etmek, hoplamak ve zıplamak istemiştim. "hazırım, taehyung!" demiştim elimi yumruk yapıp küçük bir çocuk gibi neşesine ayak uydurarak salladığımda. gülümsemesi genişlemiş, bana sırtunı dönerek gerinmiş ve sertçe kapıya vurmuştu. açılmayan, ancak büyük bir gürültüyü kulaklarımıza çalan kapı karşısında tutamadığım kıkırtımı koyvermiş ve hafiften dalga geçmiştim onunla.

"bu hayatımda gördüğüm en iyi sürpriz." gülüşlerimin kısıverdiği gözlerimle yüzünde bozulmuş bir ifade yakalamıştım ancak saniyeler sonra yerine göğsünü şişirmiş, bu defa tüm gücüyle kapıya yükleneceğine emin olduğum taehyung ifadesi yerleşmişti. bu koca adamın şirince hırsı yanaklarımı bir tebessümün esiri ederken sesini işitmiştim. "içeri girebildiğimizde de aynını tekrarlasan iyi edersin, minik." demişti. hevesle başımı aşağı yukarı sallayarak kapıyı açmasını beklemeye koyulmuştum ve birkaç denemenin sonunda başarmıştı da.

hafifçe aralanmış kapıdan, onun bedeniyle birlikte adımlayacağım sırada şiddetli sayılabilecek bir çıtırtı duymuştum ve hemen sonrasında, ben ayağımı kaldırıp kapının girişine bastığım anda dakikalardır üzerinde beklediğim basamak etrafı tozutarak yıkılmış, aşağıya düşmüştü. taehyung ellerini belime sarıp ani bir hareketle beni kendi bedeninin arkasına çekeledikten sonra şaşkınca; aralık dudakları ve kırpıştırdığı gözleriyle açılan ufak boşluktan bakıvermişti aşağıya. ardından belimdeki elleri sıkılaşmış, endişe dolu ve mahçupça bakan irisleri benimkilerle bitişmişti.

beni buraya getirdiği için pişman olmasını ve saniyelik bir hareketle kırık kemiklere sahip olmaktan kurtulduğum için üzülmesini minicik bile istemediğimden hafifçe tebessüm etmiş ve "içerisi aynı cümleyi tekrar edebileceğim kadar güzel olsa iyi olur, taehyung." diyerek ortamı yumuşatmaya çalışmıştım. o ise dudaklarından titrek bir nefesi kaçırmış, hemen sonrasına alnını arka arkaya; fark edilmeyecek bir ritimle benimkine vurduktan sonra burnumun ucuna tatlı mı tatlı bir kelebek kondurup geri çekilmişti. anın verdiği tatlı ekşi, o mayhoşluk, sanki şişelerce mey devirmişiz gibisinden kızartmıştı yanaklarımı ve anında alık bir aşığa bürümüştü bedenimi. "değecek, jeongguk." demişti sonra. endişelendiğini iliklerime değin hissettirmişti ve fark ediyordum ki, onun salt bir şekilde okuyabildiğim ilk duygusuydu bu.

disfruto ✔Where stories live. Discover now