32/ i watched the stars falling from your eyes.

17.1K 2K 1.1K
                                    

bu bölümün şarkısı da pinhani ─ yıldızlar olsun mu?

içimde bir huzursuzluk dallanıp budaklanıyor, dudaklarımın ucundan çıkmak adına hazır olda bekleyen tonlarca kelime başka dudaklar tarafından yeniden ağzımın içerisine, dişlerimin gerisine itildikçe genzime tutunan bir zehir; şüphe göğüs kafesimde yankılanan su damlası sesleri eşliğinde yüreğime damlıyordu. orada bir birikinti oluşturması ürkekliğimi hat safhaya çekeliyordu.

taehyung, balkonumuza sızan akşam güneşi yüzünden; tenindeki turuncu lekelerle birlikte kıstığı gözleriyle sokaktan gelen geçen herkese göz gezdirirken başı ile sırtı bana yaslıydı. kendini, bedenini üzerime bırakmıştı ve bu beni kıpır kıpır, evrenin en mutlu insanı yapacağı yerde tonlarca soru işaretine boğmuştu. çıplak ayakları, sanırım ki zemine dayalı olduklarından üşüyorlardı zira ikimizin de sarındığı battaniye yalnızca üst bedenimize yetebilmişti. bu yüzden yerimden hafifçe kıpırdayarak bana daha da yaklaşmasını sağlamış, ayaklarını iki bacağımın arasına sıkıştırarak ısınmalarını sağlamıştım. bu hamlem ile başını kaldırarak çenemin hizasından yüzümü incelemiş ve bayık gözleri beraberinde tekrar sokağa dönmüştü. belli ki daha ilgi çekiciydi.

düşüncelerim gevşek ve düzensizdi, tam da bu yüzden yaşadığım anı; kafamın içerisini tatsız tuzsuz kılıveriyorlardı. zira ilk kez seven bir yürekle, kanaya kanaya aşık olduğunuz adamı kollarınıza aldığınızda; hüzünle sevişmiş gibi hissetmek pek de mantıklı olmasa gerekti. belki dudaklarını kazıyarak silip bana üç gün boyunca cehennemi getirmiş olan adamın sonunda kapıma dayanıp dudaklarımı kana kana içmesi hakkında bir açıklama bulamadığımdandı tüm bu hislerim fakat artık mutlu olmak istiyordum. tam da bu yüzden dudaklarımı bu defa dudaklarına değil, cümlelere aralamıştım.

"taehyung," sessizce esnemiş ve burnunun ucunu zarif parmağı ile kaşırken "hm?" demişti. alelade bir cevaptı sanki, diyalog kurmak istemediğinden emindim zaten fakat bunun hâlen sürdüğünden emin değildim; henüz görmüştüm. "beni öpüyorsun." diye mırıldandım, parmaklarım ağır ağır dalgalı saçlarına yerleşti ve alnına düşen bir tutamı sahiplendi. "öyle." dedi hızlıca. daha çok nokta gibi bir kelime olsun istediğini hâl ve tavrından anlamıştım lâkin ben istemiyordum ki.

"neden?" bir süre susmuştu. sessiz kalacağını düşünüp, su yerine benzin serpilmiş yüreğimle birlikte kafamı hafifçe duvara yaslayacaktım ki; pürüzlü sesini duyuverdim. "çünkü dudakların güzel." demişti. "seninle öpüşmek de, güzel." kirpiklerinin, burnu ve dudaklarının üstten görünüşünü aklıma kazımak için uğraşırken, ondan daha fazla cümle alamayacağımın bilincine varmıştım çoktan. gariptir ki, kim taehyung'un başı ilk kez göğsüme ağır gelmişti.

"ben de," diye mırıldanmıştım ve dudaklarımı saçlarına yaslayarak minik bir öpücük bırakmıştım mis gibi kokan tutamlarına. "ben de seninle öpüşmeyi sevdim ve diğer şeyleri." taehyung, yeniden yüzlerimizi hizalayarak bana bakmış, "diğer şeyleri de." diyerek tekrarlamıştı beni. dudaklarımda bir tebessüm yerleşirken konuşmuştum yeniden. "birkaç saate yıldızlar görünür gibi." o ise cevap vermemişti. o da kendi içerisinde bir karmaşadaymış gibi hissediyordum ve onu orada bırakırsam, işler aleyhime sonuçlanacak diye ödüm kopuyordu lâkin yapmam gereken şeyden de bir haberdim. elimde hiçbir şey yoktu, öpüşen iki insandan ötesi değildik ve diğer şeyler de vardı elbette fakat ben onların da yalnızca benim için var olduklarına emin gibiydim.

"sana yıldız alalım, demiştim." diye fısıldadı sonra, göğsünde sarkan elime ulaşıp bileğimin iç tarafını burnunun ucuna doğru yanaştırırken. bunu neden yaptığını anlamıştım zira bu hareket hakkında bir sohbetimiz olmuştu. kısa ve özdü lâkin aklımda kalmıştı; yıldızlardan söz ettiğimiz sohbetlerimiz gibi. bir insanın teninin, kendine ait kokusunu en iyi bileklerinden soluyabileceğimizi ve bu yüzden wheein'i en çok bileklerinden öptüğünü söylemişti. şimdi benim heyecandan kasılıp gevşeyen mavi damarlarım onun dudaklarına en yakın, burnunun ucunda bekleyedururken mırıldanıyordu cümlelerini. her kelimesinde, akşam güneşinin turunculuğu yüzünden rengi koyu görünen üst dudağı tenime sürtünüyor; iç kısmının ıslaklığı ile tenim nemleniyordu. bu bir nebze de olsa yatıştırmıştı çıldırmış tilkilerimi.

disfruto ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin