Bölüm 24: Alparslan Tuna

Start from the beginning
                                    


"Ama bıraktın !" çığlık çığlığaydı Hazan'ın sesi. İsyanını iki kelimeye sığdırmıştı. Bir 'ama' içinde bütün hislerini barındırmıştı.


"Bırakmadım !" alayla güldü Hazan, adamın öfkeli sesine. "Ben artık seni görmek istemiyorum ! Anlasana Ali, seni görünce sadece acı çekiyorum ! Bırak sende yoluna git..." derin bir nefes aldı, ellerini saçlarının arasından geçirdi. Bilmiyordu ki Hazan, bu kadar kaosun içinde bile adamın kendisine hayran olduğunu; Ali Asaf'ı paramparça etse de sözleri, onun güçlü kişiliğine hayran olduğunu bilmiyordu. Kafasını iki yana salladı Ali Asaf. "Senden bir adım öteye gidemiyorum ben !"


"Sen affeder miydin ?" sesi sakindi ama sorusu...İşte o büyük bir yıkım barındırıyordu içinde.


"Ben kendimi affetmem ama sen affet güzelim ! Affetmesen de beni sensiz bırakma !" çaresiz, yalvaran bir ses; ümitsiz ama beklenti dolu bakışlar. Bir an kollarına koşup, her şeyi unutmak bir bebeklerinin olacağını söylemek istedi. Düşüncesinin hemen ardından öyle bir korku kapladı ki içini, sanki Ali Asaf ondan bebeğini aldırmasını istemiş gibi sertleşti yüz hatları; içi buz tuttu birden.


"Tamam seni affediyorum..." Hazan'ın sesi duygusuz olsa da, Ali Asaf'ın gözleri umutla parladı. Gözleri dolu dolu oldu Hazan'ın, eğer bebeği olmasa çoktan affetmişti belki de ! Adamın ona umutla bakan gözlerine bakıp da canını yakmak çok zordu. "Ama bir daha beni aramayacaksın, bir daha seni görmek istemiyorum !" Hazan'ın içi acı ve öfkeyle doldu yeniden, gözlerinden akan yaşların, avaz avaz bağırdığının bile farkında değildi. "Baksana Ali Asaf ! Sen bana acıdan başka bir şey vermiyorsun ! Ben bir hayaletle savaşamadım !"


Ne diyecekti ki Ali Asaf ? Haklıydı Hazan ! Hem de sonuna kadar, haklıydı. Ona acıdan başka bir şey vermiyordu ama onsuz nasıl devam edecekti bilmiyordu ki ! Onu görmeden tek bir günü zor geçiyordu, şimdi kalan ömrünü ondan ayrı nasıl geçirecekti ? Yapamazdı ! Hazan'sız, Ali Asaf olamazdı. Ama söylemedi ona bir şey, sinirinin geçmesini bekleyecek sonra tekrar gelecek gerekirse ayaklarına kapanacaktı.


Hazan'ın hiçbir şey yapmasına izin vermeden yüzünü ellerinin arasına alıp öptü kadını. İşte buydu ! Umut, aşk, huzur...Her şey Hazan'dı; onun dudaklarında, yüzünde ellerinde saklıydı.


Hazan'sa içinden son kez dedi, sonrası sadece Ali Asaf'la olan anıları kalacaktı. Bu anılara bir son eklemekten gocunmadı. Ali Asaf bilmedi ama Hazan veda etti adama. Her şeye rağmen dedi ne olursa olsun, seni sevmek çok güzeldi. Şimdi senden bir mucizeyle ayrılıyorum, sevgilim. Sen bilmesen de hep benim sevgilim, benim mavi devim, bebeğimin babası olacaksın.


Alnını, kadının alnına yasladı Ali Asaf. "Ben senden gidemem Hayal...Senin olmadığın her yer bana dar, güzelim." Ellerini Hazan'ın yüzünden çekip bir adım uzaklaştı kadından, üşüdüğünü hissetti. Hazan'ın olmadığı her yer onun içi buzullardan farksızdı artık. "Şimdi gidiyorum, biraz kendinle baş başa kal sonra...Sonra sana kendimi affettireceğim, yeni bir sayfa açacağız." Kapıdan kendinden emin adımlarla çıkan Ali Asaf, o gün bilseydi ki dönmek için çıktığı kapının yerinde yeller esecekti; bir milim bile kıpırdamazdı yerinden.


Ali Asaf'ın arkasından olduğu yere çöküp kollarını karnına sardığında içli içli ağlamaya başladı Hazan. Muzaffer'in onu kucağına alıp odasına götürdüğünü bile hayal meyal hatırlıyordu. O ağlarken Muzaffer usulca saçlarını okşamış, geçeceğine dair umut dolu sözler söylemişti. Ama hiçbirini duymadı Hazan. Aklı, kalbi hep Ali Asaf'ı sayıkladı. Hep onu istedi. Onu gördüğü ilk andan beri bütün yaşadıkları geçti film şeridi gibi gözlerinin önünden. Kimi zaman içi aşkla doldu gülümsedi, kimi zaman içi kan ağladı hıçkırıkları arttı. Bu hali saatler sürdü, Muzaffer endişelense de dokunmadı kadına. İçindeki bütün sıkıntıyı atsın istedi. Arada saçlarını okşadı, arada ellerini güç vermek istercesine sıktı.

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now