XII| too good for this world

Start from the beginning
                                    

"İnsanlar." dedi kendi kendine.

"Merhaba, sizinle konuşmak istiyordum."

"Neden?"

"Çünkü rahipsiniz."

"Defol buradan. Artık tanrının adamı değilim. O beni terk etti."

Buraya kadar boşuna gelmemiştim.

"Lütfen, sizinle konuşmak istiyorum. Belki bana yardım edebilirsiniz."

"Beni duymadın mı aptal kız? Defol buradan."

Kaptan kamasına uzanmıştı ancak ondan önce davranarak "Size ödeme yaparım." demiştim. İşte şimdi ilgisini çekebildiğimde sıkıca tuttuğu şişeyi bir kenara bıraktı ve doğrulmaya çalıştı. Daha dik bir oturuş aldığında sırtını tekrar o taş parçasına yaslamış ve kötü kokusunun yayılmasına neden olacak şekilde bir iç çekmişti. Beklentiyle bana bakarken bir adım arkamdaki kaptana döndüm.

"Onunla yalnız kalmak istiyorum."

Bundan hoşlanmadığı belliydi. Memnuniyetsiz gözleri hala sarhoş olan yaşlı adamda bir müddet gezindi ve sonra başını sallayarak tutmakta olduğu kamasını bıraktı.

"Fazla uzaklaşmam."

Kısa sürede gözden kaybolunca bir kez daha eteklerimi topladım ve rahibin karşısına oturdum. Nereden başlayacaktım ki?

"Günah çıkarmak istiyorsan sana yardım edemem."

"Hayır, ben sadece anlatmak istiyorum. Başıma bazı olaylar geldi ve belki sizin bunla ilgili bir bildiğiniz ya da daha önceden duyduğunuz bir şey vardır diye düşündüm."

Omzunu silkti. "Anlat ve git. Sana katlanamıyorum."

Bu insanların nezaketle tanışması gerekiyordu.

"Anlatacaklarım size saçma gelebilir. Hatta inanmayabilirsiniz bile."

"İnsanlar saklanan tanrıya tapıyor kızım." dedi bıkkın bir tavırla.

"Öyle diyorsanız... Ben buraya ait değilim."

"O halde kendini öldür ve kurtul."

"Ama ölmek istemiyorum. Her neyse. Konu bu değil. Buraya ait değilim derken bu zamana ait değilim demek istedim."

Biraz aklı karışmıştı. Ve o bana böyle bakarken gözlerimin dolmasını engelleyemedim. İlk kez bir insana anlatacak olmak beni inanılmaz bir şekilde heyecanlandırmıştı. 

"Bir kaleye girmiştim. Brighton' da. Kalenin içindeki küçük kapıdan geçince kendimi 1634' te buldum. Oysa ki ben 2020 yılında yaşıyordum. Anlıyor musunuz? 1995' te doğdum ve neden burada olduğumu bilmiyorum. Az önceki adam 2020 yılına gelerek bana küçük kapıdan geçmememi söyledi. Sonra Başbakan Boris Johnson' ın adamları muhtemelen beni öldürmek isterken onu öldürdü. Kaptanın geleceğe nasıl geldiğini bilmiyorum. Çünkü kalenin inşası şu an devam ediyor ve galiba seneler sonra tamamlanacak. Burada sıkıştım. Küçük kapıdan geçmemeliydim. Beni uyarmıştı ama onu dinlemedim peder. Artık aklımı kaçırdığımı düşünüyorum. Evet, çok dindar birisi sayılmam. Kiliseye gitmezdim. Tanrı beni cezalandırıyor mu? Oradakiler, sadece günahsız olanlar kaleden tekrar çıkabilir demişti. Günahsız değilim fakat büyük günahlar da işlemedim."

Bana dehşet içinde bakıyordu.

"Size doğruyu söylüyorum. Tarih bilgim iyi değil ama size birkaç bilgi verebilirim." Hızlıca düşündüm. "Şu an Avrupa' da savaş olduğunu belki biliyorsunuzdur. 1648' de bu savaş sona erecek ve kıtlık yaşanacak. Amerika..." Hayır, Amerika çoktan keşfedilmişti. "1789' da George Washington Amerika' nın ilk başkanı olacak. Kölelik yasaklanacak. Korsanlık da yok edilecek. Hatta benim zamanımda bunun gibi adalar tatil bölgeleri olarak kullanılıyor. Uçaklarla gidebiliyoruz. Uçaklar havada seyahat etmemizi sağlar. Her neyse... İki tane dünya savaşı olacak. Soykırımlar, cumhuriyet, başkanlar... Bana inanıyor musunuz?"

the reaper • zmWhere stories live. Discover now