just leave, before i broke your heart too.

1K 82 33
                                    

Şu son iki bölüm bayağı bi uzun oldu. Kendime şaşırdım jfkfkfkfkfkf. O yüzden sizden bayağı bi yorum bekliyorum. Okuyup cevap yazmak çok hoşuma gidiyor. Bol bol sövebilirsiniz de o tarz bi bölüm oldu. İyi okumalar... Seviyom sizi...





"Hayır." dedim keskin bir tonda, kafamı şiddetle iki yana sallayarak. "İmkanı yok."

Elini omzuma yerleştirdi ve hiç beklemediğim bir anda sertçe sıktı. Acıdan iki büklüm oldum.

"Rica etmiyordum. Yapmak zorundasın."

Kırık parmaklarından birini tutarak sıkınca tıslayarak geri çekildi.

"Bir daha bana dokunmaya kalkarsan dokunduğun elini kırarım." Ateş püskürerek konuştuğunda korkup yerime sinmedim.

"Aynısı senin için de geçerli." Tek kaşını kaldırarak bana bakarken dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı.

"Bu tavrını sevdim, aslında. Ama benim yanımdayken sana zarardan başka bir şey getirmez."

Elimin tersini yüzümdeki göz yaşlarını silmek için kaldırırken tüm nefretimle ona baktım.

"Yapmayacağım. İstediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilim." Duvarla arasından sıyrılmak için kendime bir yol ararken konuşmuştum.

Bu arayışımı fark ederek elini hemen omzumun yanına duvara yaslayarak bana doğru eğildi. Aramızda santimler vardı. Kocaman açtığım gözlerimle beraber nefesimi son damlasına kadar tuttum.

"Belki de gelinin ölümü gazeteler için daha sansasyonel bir başlık olur." dedi derinden gelen sesiyle. Sargılı işaret parmağıyla çenemi hafifçe yukarı itti. Parmağındaki metal çubuğun soğukluğu tüm bedenimi titretmişti. Avuç içlerimi duvara yaslarken nefes almak için dudaklarımı araladım.

"Yapamazsın." Sesimin titrememesi için o kadar uğraşıyordum ki!

Alnını alnıma bırakarak beni gerçekten şaşırtan ve rahatsız eden bir yakınlık kurdu.

"Lütfen," dedi fısıltıyla gözlerini kapatarak ben karşısında düşmemeye gayret ederken. "Lütfen sına beni."

"Başka bir şey iste, yapacağım. Ama onu terk edemem."

"Niye? Birbirinizde ne buluyorsunuz böyle? Bir insanı terk etmek bu kadar zor olmamalı." dedi geri çekilirken. Gerçekten merak ediyormuş gibi bir hali vardı.

"Öylesine biri değil çünkü. Onu seviyorum. Her şeyden çok." diye mırıldandım çaresizce. Suratı düşmüştü.

"O sandığın gibi biri değil." Kafamı iki yana salladım.

"Ben onu seviyorum ve nasıl biri olduğunu çok iyi biliyorum." Sinirlenerek omzumu avuç içiyle itti. Elimle omzumu tutarken yüzümü buruşturdum.

"Bir daha onu sevdiğini söylersen ilk öldüreceğim sen olacaksın. Sonra sevgili arkadaşların."

"Sen kafayı yemişsin." dedim tıslayarak. "Ne bu nefretin? Herkes sevdiklerini kaybediyor. Aş artık."

"Aşacağım." dedi kan donduran bir sesle. "Sen onu hemen terk ettikten sonra. Onun paramparça olmuş kalbini tekrar tekrar parçalara ayırdığında aşacağım."

Şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Telefonunu ver." dedi elini uzatarak. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ver şunu." Üzerime doğru bir adım atınca çantamdan çıkardığım telefonu avucuna bıraktım.

"Ne yapacaksın?" Gözlerini devirerek tuttuğu baş parmağımı telefona bastırarak kilidini açtı.

"Tüm konuşmayı dinleyeceğim."

PARADISE LOST \\IrwinWhere stories live. Discover now