the fire in our body

2K 87 6
                                    

"Leona, kapıda durmasana geç içeri. Anne ne diye kızı kapıda bekletiyorsun?" Calum annesinin arkasından seslendiğinde yerimde gergince kıpırdandım.

"Siz birbirinizi nereden tanıyorsunuz?" Joy Hood çattığı kaşlarıyla önce oğluna sonra bana bakmıştı.

"Asıl sen nereden-" Sonra duraksadı ve elini hafifçe alnına vurdu. "Siktir, öğrencin değil mi?"

"Diline dikkat et, Calum Hood!" Joy onu azarladığında elimde olmadan sırıttım.

"İçeri gel, biz de tam kahvaltı yapıyorduk." Koluma girerek beni içeri çeken kadına itiraz bile edemedim. Kapıyı ardımızdan kapattı.

"Calum'la nereden tanışıyorsunuz?" Öylesine sorulan bir soru gibi gelse de altında yatan sorgulayıcı tavrı az da olsa fark ediliyordu.

Bakışlarımı holün kırık beyaz rengi duvarlarından ve tablolarından alarak ona baktım. Tam o sırada beni sağda kalan açık kapıya yönlendirmişti.

"Bir arkadaşını tanıyorum."

Mutfak sade ve güzeldi. Kahverengi mutfak dolapları kapıdan girince sağda kalıyordu ve bahçeye çıkan cam bir kapı vardı. Aynı şekilde bahçeyi rahatça görmek için yuvarlak bir masayı camın önüne koymuşlardı.

"Gel böyle." Calum sandalyelerden birini çekerek oturmam için yer açtı ve masaya benim için de bir tabak ve fincan koydu.

"Teşekkür ederim." dedim kocaman gülümseyerek.

"Hangi arkadaşını tanıyorsun? Onun lisede arkadaşı yok ki." Joy Hood aramızdaki bağı iyice didiklemeye kararlıydı anlaşılan.

"Anne kızı rahat bıraksana." Calum çattığı kaşlarıyla annesine kısa bir bakış atarken bir yandan da fincanımı kahveyle dolduruyordu. "Süt ister misin?" diye sordu. Kafamı hafifçe sallamam üzerine sütlükten biraz süt ilave etti. Gerçekten iyi bir ev sahibiydi.

"Sen karışma Calum. Ben hala soruma cevap bekliyorum." dedi Joy Hood bana bakarken. Kendimi çapraz sorguda gibi hissediyordum.

"Ashton'ı tanıyorum." Adını duymasıyla kaşları çatıldı. Dudakları yeni bir soru için aralandığında Calum onu böldü.

"Sevgilisi. Tanrı şahidim olsun bir soru daha sorarsan onu alıp gideceğim."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Joy Hood ise oğlunun çıkışı üzerine elini kahvesine uzatmıştı. Bu sırada Calum tabağımı dolduruyordu. Tanrım, neredeyse tatlılığına ağlayacaktım.

"O senin için biraz büyük değil mi?" Yerimde rahatsızca kıpırdandım ve bakışlarımı kaçırdım.

"Evet." dedim fısıltıyla. "Ama umrumda değil."

"Ailen ne diyor bu işe?"

"Anne." Calum artık sertleşen sesiyle annesine döndüğünde kaşları iyiden iyiye çatılmıştı. "Ne yapıyorsun?" diye tısladı.

"Ne? Leona'yı öğrencim olarak görmüyorum. İzin ver de hayatında ne olup bittiğini öğreneyim."

"Biliyorum." dedim hafifçe gülümseyerek. Bana annemden daha çok annelik yapmıştı.

"O zaman bırak da kahvaltı yapalım." Joy Hood oğluna hafifçe göz devirerek eliyle masayı gösterdi.

Kahvaltının geri kalanı sıradan konuşmalarla geçmişti. Biraz da olsa kafamı dağıtmıştı. Sürekli olarak akşamı düşünmek istemiyordum.

Bayan Hood'a masayı toplamasında yardım ederken Calum çalan telefonuna cevap vermek için mutfaktan çıkmıştı.

"Neden bana ondan hiç bahsetmedin?" Elimdeki tabakları sudan geçirerek tezgaha bıraktım ve ona döndüm.

PARADISE LOST \\IrwinWhere stories live. Discover now