Everybody lies

11.4K 435 104
                                    

Yorumlarınıza o kadar ihtiyacım var ki...

Kütüphanenin tozlu raflarını elimdeki bezle temizlerken yanımda bir hareketlilik oldu. Grace hafifçe omzuma dokundu ve morarmış gözü görüş açıma girdi.

"Ne oldu sana?" diye sordum sesimin yüksek çıkmasına engel olamayarak. İşaret parmağını dudağına bastırarak sessiz olmam gerektiğini hatırlattı.

"Birkaç sokak serserisi. Para için önümü kestiler ama yanlış tercih." dedi fısıldayarak boş ceplerini ters yüz ederken. Hafifçe kıkırdadı ancak gözü acıyınca inleyerek eliyle yüzünü yelpazeledi.

"Ben biraz buz koyayım. Buraları sen toplar mısın?" dedi mahçupca. Endişeyle gözüne bakmaya devam ettim.

"Elbette. Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordum.

"Teşekkürler, gerek yok." diye mırıldandı. Gözünü tutarak personel odasına doğru ilerledi. Sıkıntıyla iç geçirdim. Onun için endişeleniyordum. Gözü hiç iyi görünmüyordu ve bu tür şeyler başına çok sık gelmeye başlamıştı.

İşime geri döndüm ve rafları temizledikten sonra kitapları yerine yerleştirdim. Arka cebimdeki telefon titrediğinde elimdeki bezi raflardan birine rastgele bırakarak telefonumu çıkardım. Ekranda Ashton'ın adını görünce tuş kilidini hızla girerek attığı mesajı okudum.

Kimden: Ashton

15 dakika içinde yanındayım. Kütüphanenin karşısındaki parkta beni bekle.

Parmaklarımı hızla dokunmatik ekran üzerinde hareket ettirdim. Onaylayan bir mesaj attım.

Grace'e bakmak için personel odasına girdiğimde elinde buzla küçücük kanepede uyaya kaldığını gördüm. Elindeki buzu aldım ve mini dolaba kaldırdım. Üzerine bir örtü örttüm. Kütüphanenin arkasına açılan kapıyı kilitledim ve çıkmadan önce onun evi olarak kullandığı küçük odayı biraz toparladım.

Çantamı ve montumu alarak kütüphaneden dışarı çıktığımda ön kapıyı da cebimden çıkardığım anahtarla kilitledim. Arkamı döndüğümde ağaca yaslanmış olan Jordan'ı gördüm. Anahtar titreyen ellerimden kayıp yere düştü. Hızla eğildim ve bakışlarımı bir an bile ondan ayırmadan yerdeki anahtarı aldım.

Yaslandığı ağaçtan kendini iterek doğruldu ve bana doğru birkaç adım attı.

"Yaklaşma, yemin ederim eskisinden daha beter dayak yersin." dedim telaşla işaret parmağımı ona doğru sallayarak.

Birkaç adım geriledi. Ve ellerini korumacı bir tavırla göğsüne doğru çekti.

"Amacım zarar vermek değil. Sadece konuşmak istiyorum." diye mırıldandı uysal bir sesle. Kaşlarımı çattım. Konuşmak ve Jordan? İçimde gülme isteği uyandırıyordu.

"Acelem var." dedim kararsızca. Açıkçası ne diyeceğini merak etmiyor değildim.

"Lütfen, sadece birkaç dakika." diye mırıldandı.

"Tamam." dedim sesli bir nefes bırakarak. Sokağın başındaki parka doğru ilerledi. Yutkundum, ne tesadüftür ki Ashton'ın beklememi istediği yer de aynıydı.

Parktaki banklardan birine oturdu. Bankın ucuna ona en uzak olan köşeye oturdum. Aramızdaki mesafeye kırgın bir tavırla baktı. Neden böyle davranıyordu? Ne olmuştu da birden bire?

"Evet, ne söyleyeceksin?" dedim gergin bir sesle.

Ellerini birleştirdi ve bakışlarını yere dikti. Koyu kumral saçları her zamankinden biraz daha uzundu ve alnına dökülüyordu. Elmacık kemiklerinde hala çürük izleri vardı. Bu görüntü önceden olsa beni üzerdi. Ancak son yaptıkları affedilir gibi değildi.

PARADISE LOST \\IrwinWhere stories live. Discover now