20. Bölüm

182 19 49
                                    

Burnuma dolan lavanta kokusuyla gözlerimi kapattım. Bu kokudan nefret ediyorum. Elimle saçlarımı karıştırdım. Aşağıdan annemlerin kahvaltı seslerini duyabiliyordum. Yavaşça yattığım yataktan doğrularak oturma pozisyonuna geçtim. Başım deli gibi çatlıyordu. Tüm hafta sınavların stresiyle uykusuz kalmıştım ve acısını da şimdi çekiyordum. 

Sıkıntıyla nefesimi verip terliklerimi ayağıma geçirdim. Ayağa kalkıp aynamın karşısına geçtim. Gözlerimin çevresinde belirginleşmeye başlamış çizgiler aynadan bana sırıtıyorlardı resmen. Somurtarak aynaya orta parmağımı kaldırdım. Bok gibi görünüyorsun aptal Harry.

Sandalyemin üzerindeki kıyafetleri alıp hızlıca üstümü değiştirip aşağıya indim. 

Oradaydı.

Kahvaltı masasının baş sandalyesine kurulmuş gazetesini okuyordu, diğer tüm babalar gibi. 

Bir şey söylemeden birkaç saniye boyunca yüzünü inceledim. Çocukluk hatıralarımdan kalan yüzü iyice yaşlanmış gözüküyordu. Sanki tanıdığım kişi o değilmiş gibi duruyordu. Kaybolan onsuz yılların içinde yaşlanmıştı, gözlerini çevreleyen  kırışıklıklar daha da derinleşmişti.

Tırnaklarımı avucuma batıran parlaklarımı rahat bırakıp mutfağa girdim. Bir şey söylemeden sandalyeyi geriye çekip oturdum.

"Günaydın oğlum." Karşılık verircesine başımı sallayıp masanın üzerinde duran  çatalı elime aldım.

Hala onunla aynı ortamda durmaya alışık değildim. Garip geliyordu işte. Ona alışamıyordum, varlığına alışamıyordum. Burda olmaması gerekiyordu, o buraya ait değildi.

Ben hızlıca kahvaltılıkları ağzıma  tıkarken annem bana doğru döndü.

"Harry, bugün babanın seni okula bırakmasını ister misin?" Peynir yediğim çatalı yavaşça masanın üzerine koydum. Bir süre sessiz kaldım. Niye böyle bir şey isteyeyim ki...

"Gerek yok." Yavaşça mırıldanışımın arasında ayağa kalkarak çantamı omzuma alıp kapıya ilerledim. "Zaten geç kalıyorum Niall beni bekliyordur."

Annem itiraz etmeye hazırlanmışken onu beklemeden hızlıca kapıdan çıkıp kendimi sokağa attım. Bebek değilim okula kendim de gidebilirim...

Çantamdan kulaklığımı çıkarıp telefona taktıktan sonra 'karışık çal'a bastım. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım var.

Babamın eve dönmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Açıkçası sınav haftanızda deli gibi çalışırken yıllarca görmediğiniz babanızın karşınızda olması biraz dikkat dağıtıcı oluyor ama... Sanırım tüm bu hafta boyunca Louis'nin beni görmezden gelmesi kadar rahatsız edici değildi.

Tamam, ona o kadar yakın olmamayı seçen bendim ama... bilmiyorum, sadece bir yerde hata yaptığımı kabul etmek istemiyorum. Çünkü yapmadım. Beni öpen oydu.

Ama ben de onu geri öptüm.

Sıkıntıyla yüzümü buruşturdum elimle yüzümü ovaladım. Gerçekten tüm bu olanlara bir sünger çekemez miydik? Elimde değildi, düşünmeden hareket ediyordum ama içimde Louis'ye karşı anlamsız bir kızgınlığım vardı. Hiçbir şeyi fark etmeden kendini birden ona karşı gardımı almış ve sinirli buluyordum.

Düşüncelerime dalmış  okula yürürken bir anda omzunda bir el hissettim.

Niall.

"Hey günaydın dostum!" Yüzündeki gülümsemeyle kulağımdaki kulaklıklardan birini çıkardı.

Cԋɾιʂƚɱαʂ Gιϝƚ ☆ Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin