One

3.5K 298 77
                                    

Babam her zaman akıllı bir adam oldu. Biricik kızı ve eşi için hayatı boyunca çabalamaya yemin etmiş gibiydi. Geleceğimizi en iyi şekilde planlaması ve bizim için zararlı olabilecek şeyleri en başından görebilmesi benim her zaman ona karşı hayranlık duymam için yeter ve artardı bile. O zamanlar hayatımda en değerli rolü oynayan kişi şüphesiz babamdı. Ama ona olan hayranlığımın temeli babamın bütün bir insanlığa yetecek olan şefkatiydi. Bunu o gece Harry'i eve getirmesinden anlamıştım.

Harry Styles, ailemize geldiği ilk günden itibaren ailem tarafından öz çocukları gibi yetiştirildi. Onu asla benden ayrı tutmadılar. Her zaman iyi bir hayata sahip oldum ve benim sahip olduğum her şey ona da verildi. Öyle ki onun benden öncelikli tutulduğu zamanlar bile oldu. Hiçbir zaman bundan şikayet etmedim, kıskançlık göstermedim veya evimize sahipsiz bir sokak çocuğu olarak geldiğini ona hissettirmedim.

Tanrım, nasıl yapardım ki? Bütün hayatımı onunla geçirdim, onu sevdim. Onu gerçekten sevdim. O benim oyun arkadaşımdı. Aynı okullarda okuduk, aynı masada yemek yedik ve bazen aynı yatağı bile paylaştık. Ailemin bizi gördüğü kardeş kalıbından daha fazlası olduk hep.

Belki de çok daha fazlası. İsteyeceğim en son şey annem ve babamın bunu farketmesiydi ve bir süre sonra ben bunu saklayamaz hale geldim. Ona olan bakışlarım, tavırlarım, davranışlarım her şey patlak vermeye başladı. Ergenliğimizin tamamını birlikte geçirdik ama bunun bir heves olmadığını biliyordum.

Daha sonra bizi ayırmaya çalıştılar. Annem ve babam Harry'e karşı daha sert olmaya başladılar. Bu öyle bir sertlik değildi, onu her zaman ilk günler ki gibi sevdiler. Ama bize karşı katı kurallar oluşmaya başladı. Artık geceleri uyuyamadığımda Harry'nin yatağına gidemiyordum veya şakalaşmalarımız arasında onun kucağına oturmak gibi lükslerim yoktu. Bunların sonucunda sert bakışlara veya uyarılarla karşılaşmamız bizi birbirimizden uzaklaşmaya mecbur bırakıyordu.

Her ne olursa olsun, o gece bir çocuğun hayatını kurtardık. Ona sıcak bir yuva ve aile verdik. Yaptığımız iyiliğin karşılığında terkedilmeyi asla haketmedik. Terkedilmeyi asla haketmedim.

Harry bir gece, geldiği gibi gitti. Arkasında bir not veya neden bunu yaptığını açıklayacak bir şey bırakmadan. Neden gittiğini asla anlayamadım. Gelişi hayatıma ne kadar farklılık getirdiyse, gidişi bir felaket yarattı. Bir sabah uyandığımda kıvırcık saçlı çocuğu beyaz çarşaflar içinde uyurken bulamamak hayatımı altüst etti. Göğsümde dolduramadığım bir boşluk yarattı.

O sabah zihnime her dolduğunda bu boşluk sızlar. Annemin yakarışları ve babamın telefonunu defalarca arayışı. İçimdeki dehşet verici korkuyla onları sakinleştirmeye çalışmıştım. Benim yapmaya çalıştığım gibi onları da gitmediğine inandırmak istemiştim. Belki de sadece dışarı çıkmıştı? Veya Ava'nın yanıdaydı. Şu sevdiğini defalarca bana haykırdığı güzel kızın yanında? Hatırlıyorum da bu ne kadar da canımı yakmıştı. Yani onun o an o kızın yanında olmasını dilemek. Çünkü bu gittiğini düşünmek kadar içimi yakmıyordu.

Ama beni dinlemediler bile sanki gittiğine emindiler. Ağlamaya başladım. Sessiz, sakin bir ağlama. Annem önümde aynı o gece ki gibi sabahlığıylaydı ve ağlıyordu. Babam... O ise çökmüş gibiydi. Demir çerçeveli gözlükleri burnunun üzerinde duruyor ve dağınık saçları yüz ifadesini daha beter bir hale getiriyordu. Harry onun her zaman gurur duyduğu oğluydu. Onu eve getirdiğine bir kere bile pişman olmadığına emindim. O an içimi inanılmaz bir öfke doldurdu. Yaptığına inanamadım, bizi terkettiğine inanmak istemedim.

Merdivenleri hızla çıkıp odamıza girdim. Dolabını açtım ve bütün eşyalarını döktüm. Neredeyse hiçbir şey götürmemişti. Geçen yaz asya gezisi için aldığımız yeşil bavulu bile dolabın üzerinde duruyordu. Bir not aradım, çünkü.... Tanrım çünkü gittiğine inanmak istemiyordum beni öylece bırakmış olmasını nasıl kabullenirdim? Gururumdan kalan ufak parçalar en azından bana bir şey bırakmış olmasını diliyordu, -en azından hakettiğim değerin karşılığı bir şey- ...hiçbir şey bulamadım.

Harry bizi bıraktığında 18 yaşındaydı. Bende 17 yaşındaydım ve aslında ona, onsuz yaşayamayacak kadar delicesine aşık olduğumun farkında bile değildim.

Bir süre sonra her şeyin geçtiğini söylerler, geçmedi. Sadece daha az acıttığını söyleyebilirim. Onsuz yaşamaya alışmalıydık, onsuz yaşamaya alışmalıydım.

Onsuz yaşamaya alıştım.

lots of loveWhere stories live. Discover now