Eight

2.5K 250 62
                                    


Lisedeyken bir sanat klübüne üyeydim. Sınıfımda benden başka sekiz tane öğrenci daha vardı ve hepsi benim gibi beklentisizce bu sıralarda oturmuş kişilerdi. Okuldan sonraları iki buçuk saat atölyeye iner ve bize verilen tek bir tane resim kağıdını kullanarak dersi tamamlardık. İkinci bir kağıdı almamıza izin yoktu. Bunun resim öğretmenimizin cimriliğinden mi, yoksa hataya yer verilmediğinden mi yapıldığını ne ben, ne de sınıfta ki diğer sekiz öğrenci hiç anlayamamıştık.

İlk haftalar küçük figürlerle başladık, önümüze koyulan ahşap küçük bir şekilden, daha büyüklerine kadar çizdik. İnsan figürünü kusursuzca öğrenmemiz üç haftamızı aldı. Oturan, yürüyen, yemek yiyen veya ellerini kullanan bir figür çizmek için küçük maketler kullanabilirdiniz.

Sizden ilk defa bir sûret çizip, kendinizi denemeniz istendiğinde önünüze bir maket veya resim koyma izniniz yoktur. Bir yüzün en ince ayrıntısından birini bile çizmezseniz, gerçeğiyle aynı olamaz. Kulağın, burunla olan mesafesini veya iki gözün birbiriyle olan mesafesini bilmeniz gerekir. Kaşların ne kadar kalın olduğunu veya gözlerin ne kadar büyük olduğunu resime dökmeniz lazımdır.

Bu yüzden bizden suratına en çok aşina olduğumuz kişiye öncelik vermemiz istenmişti. Resim öğretmenim Bayan Slein'e çizdiğim ilk yüz resmini ve yanında çizdiğim kişinin fotoğrafını verdiğimdeki şok ifadesini hala hatırlıyorum. Bunun resmin güzelliğinden mi, yoksa benim gibi silik bir tipin okulun en sevilen çocuğunu çizmeye cesaret edebilmesinden mi kaynaklandığını bilmiyordum. Kast sistemi okulumuzun sonradan gelişen özelliklerinden biriydi ve evet, ezikseniz ezik olmayı bilmelisinizdir. Popüler çocuğa kapılmanız öğretmenler tarafından bile ayıplanır. Kardeş olduğunuzu bilmeyen öğretmenler tarafından.

Herkes sırayla kalkıp elindeki çizdiği resmi ve fotoğrafı verdiğinde ben en son olmayı tercih etmiştim. Göğsüme sıkıca bastırdığım kara kalemi kimsenin görmesine izin veremezdim. Sınıfta sadece öğretmenim ve ben kalıp, masasına kağıdımı uzattığımda onu yavaşça incelemiş ve dudaklarından "Vay canına Kylie," fısıltısını bırakmıştı.

"Bu kusursuz." O parmaklarını pütürlü schoeller kağıdının üzerinde gezdirirken ben masadaki diğer resimleri inceledim. Benimkinin aksine hepsi fotoğrafın aynısını çizmişti.

Bense fotoğrafta sırıtan çocuğun aksine, onu dudaklarından silinmeyen küçük hüzünle birlikte çizmiştim. Benim için fotoğrafın amacı çizmemi kolaylaştırmak değil, çizdiğim kişinin gerçekten varolduğunun kanıtı ve Bayan Slein'in karşılaştırma yapmasını kolaylaştırmaktı.

Aslında buna gerek bile olmadığını biliyordum. Zaten öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere okuldaki herkes kurşun kalemin kağıda döktüğü kıvırcık, gamzeli çocuğu tanıyordu. Bu yüzden çalışmanın başından beri sınıfın en uç köşesinde durup kimsenin görmemesini sağlamıştım.

Geceleri uyumayıp Harry'i izlediğim günlerin sayısı yoktu. Bana yüzlerce dalda Oscar almış, gişe rekorları kırmış bir filmden daha çok keyif verebilirdi. Bu yüzden çizeceğim resmin konusu açıklandığında başka birini düşünememiştim.

Harry'i gözüm kapalı bile çizebilirdim, onun suratından daha iyi tanıdığım başka bir tane bile yoktu. Burnunun şeklinden, alnının açıklığına veya kirpiklerinin sıklığından, dudaklarındaki çizgilere kadar bilebilirdim. İsterseniz gözlerinde ki pigmentleri anlatabilirdim veya yüzündeki hayal kırıklığının rengini söyleyebilirdim size.

Şuan toplantı masasında karşımda oturmuş hafif çatık kaşlarıyla oturan adamın kafasının dağınıklığından anlatılan yeni projeyi bile dinlemediğini biliyordum. Başkası, dikkatle Theo'nun anlattıklarını dinlediğini söyleyebilirdi ama, düşündüğü başka şeyler vardı. Onu kendini tanıdığından bile iyi tanıyordum.

lots of loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin