Twenty

2.1K 192 120
                                    


Hayatımın en güzel anısı bir sonbahar gecesindeydi.

Fiyasko geçen doğum günümün ardından bir ay geçmişti ve bir sabah kahvaltıda, Harry, annem ve babama akşam benimle birlikte Budworth'a gidebilmek için izin almıştı. Budworth evimize üç kilometre uzaklıktaki bir dondurma mandırasıydı, özellikle bizim yaşımızdaki gençlerin sıklıkla kullandığı bir kafeydi. Okulumuzun özel kutlamaları, kasabamızdaki düğünler veya etkinliklerin çoğu orada yapılırdı. Etrafı kocaman çınarlarla kaplı büyük bir yerdi ve içinin dekoru bir dondurmacıya göre fazla hoştu. Harry ve ben orayı her zaman çok sevmiştik.

Normalde bir yere gitmek için Harry böyle ciddi bir şekilde izin almazdı, aklında bir plan olduğu belliydi. Bu yüzden babam orada ne yapacağımızı sordu. Ona, sadece biraz eğleneceğimizi, bana sevdiğim dondurmalardan alacağını ve diğer arkadaşlarımızında orada olacağını söylemişti. Hepsi bu kadar da değildi, belki biraz geç kalabileceğimizi, ama asla sorun çıkarmayacağımızı da söyledi. Tüm bunlar olurken, neler olduğundan bir haber, masada öylece oturmaya devam etmiştim. Harry'nin ne yapmaya çalıştığını anlamasamda beraber bir şeyler yapacağımızı duyduğum ilk saniyede içim kıpır kıpır etmeye başlamıştı.

İzin aldık. Uzun süreden sonra onunla geçireceğim o gecede güzel görünmek istiyordum. Annem kıyafet seçmem konusunda yardım etmeye çalıştı fakat isteyeceğim türden hiçbir elbiseye sahip değildim. Annem benim dolabımda işe yarayacak bir parça bulamadığında, söylenerek ardiye olarak kullandığımız küçük odaya girmişti ve çıktığında elinde eski, göz kamaştıran bir elbise vardı. Diz boyu, bordo kadifeden bir elbiseydi bu. Hiçbir esprisi yoktu, çok ağırda değildi, ama yine de çok şıktı.

Saat yedi buçuk olduğunda ben odamızda, Harry'de alt kattaki lavaboda giyiniyordu. Elbiseyi giymezsem annemin tepkisinin ne olacağından korktuğum ve giyecek başka elbisem olmadığı için başka bir şey giyemedim. Saçlarımın güzel görünmesi için çabaladım. Sonuç olarak korkunç bir karmaşa gibi görünüyordum.

Elbise tek başına çok güzeldi, benim üzerimde ise sadece harcanıyordu. İçinde güzel felan değildim. Kendimi buna yakın bile hissetmiyordum. Hissettiğim tek şey bu elbise üzerimde dururken kendi kendime bile ne kadar yabancı geldiğimdi. Oysa ki annem ve Harry ben odadan çıktığımda şaşkınlıkla, sanki dünya üzerindeki en değerli ve en güzel varlıkmışım gibi baktılar bana.

Harry.
O her zamanki gibi ışık saçıyordu. Ütülü bir gömlek ve yeni bir kot pantolon giymişti. Saçlarını arkaya taramıştı ve her zaman olduğundan daha bakımlıydı. Üstelik onu komik bulduğum, ciddi, yetişkin ayakkabılarının içinde ilk defa görüyordum. Saniyelerce ne kadar iyi göründüğünü sindirmeye çalışmıştım.

O da karşımda benden farklı değildi. Beni gördüğünde kalakaldı ve ağzı defalarca konuşmak için açıldı. Ama konuşamadı. Sadece, gülüşü ile dudaklarının arasından bir nefes kaçtığında, kalbim o kadar çok hızlanmıştı ki, annem üzerimdekilere müdahale ederken fark etmemesi için biraz yana dönmüş, kollarımı göğsüme dolamış ve iki büklüm olmuştum. Sanki böyle yaptığımda kalbimi susturabilecektim.

Evden çıkana kadar içimi eriten bakışları ile beni izlemişti. Birkaç dakika önce kendimi çirkin hissederken, onun bakışları ile her şeyin üstesinden gelebilirdim.

Babam o gece klinikte olduğu için rahatça hareket etmiştik. Annem evden çıkarken uzanıp Harry'e sarılmış, "Ah bebeğim, seni seviyorum." demişti. Bir kolu beni aramış ve bulduğunda benide yanlarına çekmişti. "Ve senide." Üzerlerine doğru sendelediğimde Harry'nin beline tutunmuş, parmaklarım etine gömülüp, nefesimi tutarken bende diye düşünmüştüm. Evet Harry'nin beli, bende seni seviyorum.

lots of loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin