2.ɮöʟüʍ

158 107 18
                                    

Neredeyse 1 gündür mezarımın başında oturuyordum. Bildiğiniz ölmüş ve gömülmüştüm.

Hâlâ bahsederken bile benim için "Waow!" Denilecek bir olaydı bu.

Dün ameliyathaneden çıkan doktorlar,
"Umut yok,huzur içinde yatsın" deyince doktorların hepsini boğazlamak istedim.

Ben her zaman insanlara umut vermeye çalışırken doktorların benim hakkımda "umut yok" diye bahsetmesi beni üzmüştü.

Ben normalde baştan aşağı umut doluydum.

Ailemin mezarıma bıraktığı çiçeklere son bir kez baktıktan sonra ayağa kalktım. Saat iyice geç olmalıydı, önümü bile göremiyordum.

Karşımda kollarını kavuşturmuş ve gözlerini kısmış şekilde bana bakan bir kız görmeyi ise kesinlikle beklemiyordum. Korkudan yerimde sıçrayıp geri geri kaçtım.

Beline kadar gelen upuzun kahverengi saçları, dizlerine kadar çıkan botları ve üstünde de dizlerinde biten asker yeşili eski model bir elbise vardı.

Tek kaşını kaldırarak bana bakmaya devam ettiğinde cidden korkudan altıma yapacaktım. O an ölülerin de korkabildiğini öğrendim.

"Benim üstüme gömüldüğünün farkında mısın?!"

Korkuyla yüzüne bakmaya devam ederken konuşmayı başardım
"Öldükten sonra nereye gömüleceğimi ben seçmiyorum!?"

Kız gözlerini devirdi.

"1838 den beri burada yatıyorum ben!"

Şaşkın bir şekilde ona baktım

"Yuh ama,dalga mı geçiyorsun?"

"Dalga falan geçmiyorum J-Hope"

Adımı nereden bildiğini sorgulamak istemiyordum çünkü kız beni korkutmaya devam ediyordu.

"Üzgünüm ama bedenim orada kalmaya devam edecek. Görüşürüz"

Arkamı dönüp kızdan ters tarafa doğru yürümeye başladım,şuan arkadaşlarım ve ailemin ne yaptığını çok merak ediyordum, özellikle beni kimin neden öldürdüğünü çok merak ediyordum.

Ama şimdilik tek yapmak istediğim tabanları yağlayıp şu bilmem kaç yılında ölmüş korkunç hayalet kızdan uzaklaşmaktı.

-----

Hwa Jin'in abisi Jin polis olduğu için büyük ihtimalle benim vakamla o ilgilenecekti. Bu yüzden Do Hee ve Hwa Jin'in yaşadığı evin önüne gelmeyi akıl etmiştim.

Kapıyı çalıp müsait olup olmadıklarını soramadığım için kapıdan geçip içeri süzüldüm. Bu hayalet gibi dolanma işi cidden çok korkunçtu. Aslında bakarsanız şuan kendimden bile korkuyordum.

Hwa Jin yüzüstü koltuğa yatmış kafasını da yastığa gömmüştü,ama kulağının abisinde ve kardeşinde olduğunu anlayabiliyordum. Do Hee
ağlayarak abisine o gün yaşadıklarımızı anlatıyor ve adım geçtiği zaman Hwa Jin'in,ağladığı için titreyen omuzlarına bakıyordu.

Jin Hyung Do Hee'yi dinlerken gözlerini kısmış ve surat asmıştı.

"...Hepimiz gruplara ayrıldık,Hoseok, Jungkook, Tae ve ben aynı gruptaydık. Diğer takımdaki üyeler kafamızı karıştırmak için dağılınca teke tek yakalayıp vururuz diye düşünmüştük,oyuzden bizim takım olarak ayrıldık ve peşlerine düştük. Ayrıca o gün bizim dışımızda iki-üç grup daha vardı arena da..."

Jin hyung Do Hee'nin sözünü kesti

"Tamamen aynı arenada mıydınız?"

"Evet, hatta ben yanlışlıkla Kihyun diye birini vurdum"

"Sizden büyükler miydi?"

Hwa Jin kafasını kaldırdı,koltukta doğruldu ve gözlerini sildi.

"Arenadaki herkes bizden en az 10 yaş büyüktü oppa"

Hwa Jin koltukta doğrulunca bana boş yer çıktığı için sevinerek onun yanına oturdum.

"Arenada ki görevlileri falan da sayarsak en az 40 şüpheli var" dedi Jin hyung. "Tabi cinayeti işleyenin içeriden olduğunu var sayarsak..."

Do Hee esneyerek abisinin dizine yattığında Jin onun saçlarını okşamaya başladı ve odaya sessizlik hakim oldu. Jin Hyung düşünüyor olmalıydı.

"Kızlar bugünlük bu kadar yeter. Yarın bu davayı resmi olarak üstleneceğim,zorlu bir süreç bizi bekliyor"

Do Hee abisine baktı "Hobi'ye ne olacak şimdi...?"

Sanırım hyung ağlamamak için kendini sıktığından sesi biraz boğuk çıkmıştı.

"Hadi odanıza çıkıp dinlenin bakalım"

Hwa Jin kafasını salladı ve kolundaki tokayı çıkarıp saçlarını topladı ve tekrar tekrar gözlerini sildi.

"Unnie!"

"O toka Hope'un bana aldığı toka! Çabuk onu bana geri ver!"

Hwa Jin'e yaklaşıp kafasındaki tokaya baktığımda eski anılarımız gözlerimin önünden akıp gitti.

4 sene önceydi

Do Hee "Hobi-shii" diye bağırdığında mahalledeki küçük parkta Hwa Jin'le zeka yarıştırmakla meşguldüm.

Do Hee sallandığı salıncaktan inip bana doğru gelmeye başladığında Hwa Jin'in yanından ayrılıp Do Hee'nin önüne geçmiştim.

13 yaşına girdiği sene anneni ve babanı kaybetmenin ne demek olduğunu asla bilemeyecek olsam da onun sayesinde tahmin edebiliyordum. Bu yaşında ablası ve abisiyle yaşamak zorunda kalmıştı. Aramızda her ne kadar 1 yaş olsa da o benim için bir kızdan fazlasıydı. Benim küçük bebek kız kardeşimdi.

Yüzünde ki buruk gülümsemeyle kafasını kaldırıp bana bakmıştı.

"Annem güneş her doğduğunda insanlara yeni bir umut verdiğini söylemişti. Sen de o kadar umutlusun ki güneşe benziyorsun"

Ben birşey bile diyemeden bana sarıldığında ise sadece kollarımı onun iyice zayıflamış bedenine dolamış, omzuma akan gözyaşlarının dinmesini beklemiştim.

O gün ablamın güneş motifli tokalarından birini çalıp Do Hee'ye hediye etmiştim. Öbür günde abisinden ve ablasından gizli bir şekilde odasına gülümseyen bir güneş çizmiştik. Başka bir zaman ona bir bileklik yapmıştım ve Hwa Jin kıskandığı için ikimiz Do Hee den kaçarak sinemaya gitmiştik.

Bunları onlarla bir daha asla yapamayacak olmam beni fazlasıyla üzse, hatta ağlatmaya başlasa bile son bir kez onlara bakıp yanlarından ayrılmıştım

---

Boy Meets (D)evilWhere stories live. Discover now