Sergüzaşk Bölüm 2

2 0 0
                                    

Fakat o da ne! Mutfaktan tıkırtı geldi. Kaynağını anlamak amacıyla içeriye baktığında kimse yoktu.

Arkası gelmeyince tekrar iç dünyasına kapandı. Yaprak hışırtılarını duymak bile huzur verirdi. Kuş sesleriyle uzaklara yolculuk etti. Gerçi, kelaynakların yerini tutmazdı ama..

Yanı başında hissettiği annesini çok arıyordu. Çözemediği vasiyetiyle yine kafası karıştı. Babasının mezarına gitmelerini yasaklamıştı. Dudakları, cevap ararcasına büzüldü. Mahremiyete saygı duyardı da çocuklara varacak kadar ne geçmişti? Topraklarından apar topar taşınmalarını, bilmediği sırra bağladı. Kulakları, 'Kelaynak, kelaynak,' diyen sesle âdeta delindi. Müebbet ceza verir gibi vazgeçmediği kızdırmalarını dinledikçe sinirlendi. Haydar'ı duymamak için kulaklarını kapattı. Hatıraları sevimsizleşince ağırlaşan kirpiklerini açtı.

Kaldırımlardaki adımlar seyrekleştikçe geçmişe yaptığı yolculuk hız kesti. Yüzünü buruşturarak etrafı izlerken balkondaki kauçuk dikkatini çekti. Sorun olduğu kanısına vardı. Zavallı! Sararmıştı. Durumuna acıdı. Halbuki abisi, suyunu eksik etmezdi. Daha da ileriye giderek sohbet ederdi. Hayret, gözünden nasıl kaçmıştı! Bitkilerle muhabbetini komik bulduğu Haydar gibi konuştu:

"İhtiyarlıyorsun sayın çiçek. Belli ki hastasın. Fakat elimden bir şey gelmez. Soğuktan dondun mu acaba? "

Görünüşü belki de sonbaharın hüznüydü. Giderayak üşenmedi ve çaydanlıkla getirdiği suyu yavaşça dibine döktü. Toprağını karıştırırken gelen sesle ilgisi aşağıya odaklandı. Böylece taş evin kalkış töreni tamamlandı. Külkedisi ısrarla tekrarlayıp durdu: "Miyavv, miyav.."

Ondan hoşlandığı söylenemezdi ama sığınabilecekleri bahçe sayısı gittikçe azalıyordu. Kedi, 'Güle güle,' demeye getiriyordu. Hayvanların içgüdülerinin kuvvetli olduğunu duymuştu. Normal zamanlarda kaçarcasına farklı yöne giderdi fakat şimdi iletişim kurmuştu. Dört ayağıyla destek vermeye çalışıyordu. Maalesef onu bile götüremezdi. Yanına alabileceği sadece güneş vardı.

'Yegâne yoldaşımsın. Yarın seni uzak diyarlarda karşılasam da böyle sıcak bakmayacaksın,' sözlerini içinden geçirirken korunmasızdı.

Mutfağa dönüp, koltuğa oturdu. İstemsizce dökülen kelimeler belki de ayrılışına sitemiydi. İtiraf edebildiğine göre demek ki kabulleniyordu. Aldığı kararı aylarca sorgulamıştı. Kalbi gitmekten yanaydı da anıları aynı fikri taşımıyordu. Farklı ülke, farklı coğrafya ve yeni başlangıçlar deyim yerindeyse gençliğinin fitilini ateşlemişti. Artık vazgeçemezdi, ok yaydan fırlamıştı.

Düştüğü ikilem, ailesine duyduğu minnettarlıkla açıklanabilirdi. Duygularını kıskıvrak saran burukluk, heyecanını azaltmadı. Ne istediğini tam bilemese de en azından tecrübe etmeliydi. Uyum sağlamada zorluk çekeceğini elbette hesap etmişti. Ufak tefek tökezlemelere artık fazla takılmayacaktı. Sonuçtan memnun sayılırdı. Tabii ki, mecbur kalışını gizlemek zorunda kalmasaydı iyiydi de..

Uzaklardan gelen fısıltı sürekli çağırıyordu. 'Sonja seni özlüyor, biliyorsun değil mi?'

Bomba gibi düşen habere yapılan yorumlar farklı farklıydı. Kimi evden kaçmak için, kimi macera için demişti. Gençliğin verdiği çılgınlık diyenler de çıktı.

Aşağı yukarı ortak yargı ise, "Meraklanmayın, oralarda barınamaz. Haftaya döner," cümlelerinde kesişti.

Endişeli gördükleri Haydar'a garanti verenler dahi çıktı. Onlara göre Hasan'ın yaptığı şımarıklıktı. Hiçbir yerde aile şirketindeki kadar rahat edemezdi. Öne sürdükleri fikre göre eninde sonunda kuyruğunu kıstırıp dönecekti. Söylenen üç kelime son kanıya dönüştü:

"Üzülme. Hevestir, geçer."

Varlık içinde tanıdıkları gencin sessiz kalışı, haklı çıkacaklarını kuvvetlendirmişti. Hoyrat memlekette tutunamayacağına, iddiasız duruşundan ötürü varmışlardı.

Özenenler yok değildi hani. Sorarken bile serüven tutkusunun etkisindeydiler. Onlara göre küçük bey, hayatın tadını çıkarma peşindeydi. Staj ise işin kılıfıydı. Para pul bol sayılırdı. Fırsat bu fırsattı.

Söylenildiği gibi bilim adına gittiğini kabul edenler bir elin parmağını geçmezdi. Tanıdıkları kadarıyla sıradandı. Zekâsını öne çıkaracak en ufak detay hatırlamasalar da bilim insanlarının sessiz sakin hâllerini filmlerden görmüşlerdi. Üç gün zarfında dış görünüşe göre karar verilmemesi gerektiği konusunda sayısız nutuk atıldı. Hatta bilgi uğruna nerelere kadar gidilebileceği örneği, Hasan üzerinden verilecekti.

Aşk uğruna olduğuna kanaat getirenler ise sustu. Yorumlarını açıkça dile getirmezdiler. Oturaklı birine benziyorsa da aşkın gücünü az çok bilirlerdi. Aklın ötesinde davranabileceği olasılığı kaçınılmazdı. Dizlerine hararetle vurup, "Kara sevdaya tutulmuştur," deseler, risk

alacaklardı. Aşka inanmalarıyla dalga geçilmesini göze alamazdılar. Bu yüzden tercihleri, yorumsuz kalmaktı. Hem durduk yere abisini şüphelendirmenin ne gereği vardı? Gerçek sebep aşk meşk olsaydı Haydar anlardı. Böylece vardıkları sonuç, vicdanlarını susturdu.

Koltukta o kadar kaybolmuştu ki yeğeninin yaklaştığını fark edemedi. Duyduğu tıkırtıları önceki gibi kulaklarının oyununa bağlamıştı. Kolu dürtülünce dönüp baktı ki su istiyordu. Damacanadan doldurduğu bardağı uzattı. Başka söz etmeyen ufaklık, gözlerini oğuşturarak geldiği gibi sessizce geri döndü.

Buzdolabından çıkardığı maden suyuyla tekrar balkona çıktı.Son sabahında hafızasına kaydettikleri, kumbarasına para atmak gibiydi. Fakat üşümüştü. Yan taraftaki ince battaniyeyi omuzlarına alıp sandalyeye kıvrıldı. Kendini kaptıracak kadar şehri dinlemeye koyuldu.

Yarım saat geçmemişti ki kahvaltı hazırlıklarıyla gerçek hayata süratle geçiş yaptı. Çay kokusunun çekim gücüne genellikle dayanamazdı. Karnının kazınması da eklenince mutfağa sürüklendi. 

SergüzaşkWhere stories live. Discover now