10. BÖLÜM KESİTİ

458 24 10
                                    

Herkese merhabalar sevgili canlarım. Biliyorum çok boşladım burayı , sizleri . Ama değişen çok şey oldu. İnanın bir ara hiç yazmak bile istemiyordum. Ama bilirsiniz tüm dertler bir selama bakar!  Şimdilik size bir kesitle geldim , ama bu burada bitmedi! Biz varız ve GÜÇLÜYÜZ!

Yukarıdaki müziği açmayı unutmayın ♥️

•••

"Bir bakış tüm vazgeçişleri öldürür."

🕊️MARDİN...

Akıp giden saatler ömrümüzü de beraberinde götürüyordu. Her geçen gün biraz daha yaklaşıyorduk ölüme. Her geçen gün biraz daha sonlandırıyorduk hayat senaryomuzu.

Geçip giden ömrümüz de yaşadığımız pişmanlıklar,hatalar vicdanımızı kemirirken kendi içimizde ölüme daha fazla yaklaşıyorduk.

Kırmaktan, pişman olmaktan çekinmeyen biz insanlar ise bunun farkına vardığında çok geç oluyordu

Gülizar Erden geçip giden senelerin acısını tek başına tek bir omuzda taşımıştı.

Sustuğu her saat için pişmanlıktan yanıp kavrulan vicdanı ruhunu öldürdüğü için onu suçluyordu.

Kendisini korumak için kazdığı siper onun mezarı olmuştu.

Denizleri sevmezdi. Gözyaşlarıyla oluşturduğu okyanuslar ona yeterdi. Ona yeterdi çünkü, çok defa boğulmuştu gözyaşlarıyla oluşturduğu okyanuslarda . Bir denizde daha boğulamazdı.

Nefesini kesen darbelerle uzun bir yolculuğu bitirmişlerdi.

Elleri bağlı,gözleri kapalı ,ağzı bantlı bir şekilde nereye yürüdüğünü bilmeden yürüyordu.

Vicdanı susmuyordu. Yüreği susmuyordu.

'O okyanuslarda nefes alamadığını hissettiğinde kaçacaktın. Çırpınarak yüzeye ulaştığın vakit seni dibe gömdükleri vakit kaçacaktın. İzin vermeyecektin! Her şey için çok geç kaldın... Öyle geç kaldın ki yüzeye vardığında sığınacağın bir liman kalmadı. Sen kendi kazdığın siperi mezar ettin kendine. Kokusuna aşık olduğun toprağı cehennemin ettin. Ve anlattığın masal sona erdi. Şimdi gerçekler gelecek karşına. Şimdi her şey bitecek. Bir dünya yıkılacak ve sen tek başına altında kalacaksın...'

Her adımda biraz daha takati kesiliyordu. Çünkü korkuyordu. Hiç yaşayamadığı hayatı belki de son bulacaktı. Nefes alacak ama boğulacaktı. Haykıracak ama sesini duyuramayacaktı.

Omuzlarından tutan adamın onu bir sandalyeye oturttuğu an kafasına dayanan silahla bağırdı.

"Aslan! "

Bu bir kurtuluş çığlığıydı.

Yangını olan adamdan onu kurtarmasını istiyor gibiydi. Töre kurbanı gittiği evde yemediği dayak kalmamıştı, işitmediği hakaret kalmamıştı. Lakin hep susmuştu.

Susarak içinde büyüttüğü kor ateş onun söndürülmeyecek yangını olmuştu.

"Ne yapacaksın bana?!"

Nerde olduğunu, saatin kaç olduğunu bilmiyordu.

O hastane tuvaletinde sırtından yediği darbeyle kaçırılmıştı. Süreyya o haldeyken kendisinin ortadan kaybolması her şeyi daha da beter bir duruma sürüklemişti , emindi.

Kendisine doğru yaklaşan adım seslerinden onun geldiğini anlayabiliyordu.

Her hatasını affettiği, her şiddetine boyun eğdiği, bebeği olmuyor diye üzerine kuma getiren o adam geliyordu.

Korkuyor muydu? Dibine kadar!

Fakat hissettiği o duygusal boşluk ne yaptıracağını bilmiyordu.

Tam karşısındaydı Aslan Erden. Nefesini hissediyordu. Yere çökmüş onu izliyordu.

Elini uzatıp saçının arkasında ki bağı tek seferde açtı. Delici katran karası gözleri öfkeyle titreşiyordu.

Gülizar gözlerini açmadı. Ne denli bir öfkeyle karşılaşacağını bilmiyordu.

Öldürülecekti!

Kaçması onun sonunu getirmişti. Ömer Erden ona acımayacak, gözünü kırpmadan vuracaktı...

"Bana bak!"

Boğazı yırtılırcasına bağıran adamla birlikte gözünü açtı.

Ömer kendisine bakan kadını bir kez daha yarasından vurdu. Bir kez daha kırılan kanadını ona hatırlattı.

"Bana bir bebek vermedin! Soyumu kurtacaktın, ne yapmamı bekliyordun!"

Gülizar yüzüne vurulan gerçeklerle bir kez daha öldü oracıkta. Anne olamaması yaratanın verdiği bir imtihandı,lakin bunu hala anlamayan insanlarda vardı.

"Keşke," diye fısıldadı acı içinde.

"Keşke iki gözüm kör olsaydı, iki ayağım sakat olsaydı, ama sana bir bebek verebilseydim..."

Kendisini suçlu görüyordu genç kadın. Biliyordu, bu onun imtihanıydı. Fakat zoruna giden bunun her defasında yüzüne vurulmasıydı.

"Ama veremedin." Alayla bir kez daha yarasından vurdu kadını.

"Sen bana bir bebek veremedin işte!"

Kendisini haklı göstermeye çalışan adamdan bir kez daha nefret etti genç kadın.  Onun eksikliğini hiç acımadan yüzüne vuruyordu.

"Bırak beni gideyim, ben sana ne bir bebek ne de bir mutluluk verebilirim. Olmuyor işte canımımı alacaksın, olmuyor! Ben sana bir bebek veremiyorum , ben seni mutlu edemiyorum!"

Dudaklarından feryat eden kelimeler karşışındaki zalimi daha da kızdırtmıştı.

Aslan Erden hızla karısına yaklaşarak bir başkasının bakmaya kıyamayacağı yüzüne bir tokat savurdu.

" Alacağım ulan! Senden canını alacağım!"

Gülizar bunu istiyordu. Ölümü her şeyden çok diliyordu. Bu kirli dünyada bir saniye daha nefes almak istemiyordu.

Yediği tokadı hazmedememesini bir kenara bırakıp Aslan'ın damarına bastı.

"Eğer bir toz tanesi kadar cesaretin varsa o silahı kafamda patlatırsın!"

Ses telleri acımıştı bağırırken bu derece kendine acı çektirmesi akıl işi değildi.

Aslan Erden karısının yapmak istediği şeyi anlıyordu. Gülizar Erden aklı sıra onu kışkırtıp kafasına sıktırtacaktı. Ama o kadar kolay değildi, kaçması onun yanına kar kalmayacaktı. Ölüm onun için kurtuluştu.
Karısını bir kere değil bin kere öldürecekti.

"Asla! Öldürmeyeceğim seni! Sen her defasında öldür diye yalvaracaksın ben seni öldürmeyeceğim! Duydun mu beni?! Seni öldürmeyeceğim!"

Ardında enkaz altında kalan kadını bırakıp ilerledi.

"Aslan!"

Adının çaresizce fisıldanmasını zerre umursuyor gibi değildi. Bu adam vicdansızlık kitabının baş yapıtıydı.

"Andım olsun , andım olsun kafama sıkmadığın için pişman olacaksın! O silahı kafana ben dayayacağım. "

Gülizar onu yıkılmış bir halde giden adamın ardından çaresizce yemin etti. Bu günleri unutmayacaktı. Asla!

SÜREYYAWhere stories live. Discover now