İki

1.5K 53 88
                                    

Sınıftaki yükselen sesler ile aniden irkildim. Öğretmenin geldiğini fark ettiğimde ani bir hareketle ayağa kalktım fakat yeni uyandığım için dengemi koruyamadan hızla geri oturdum. Sınıftaki bazı kişiler ters ters bakışlar atmaya başlamıştı bile. İçine girdiğim hafif utanç hissi ile arkama yaslandım.

Dersin geri kalan süresinde basketbol takım kaptanı seçme bahanesi ile ders kaynamıştı. Ve sonuç olarak, her yıl olduğu gibi tabi ki Kris seçildi. Şaşırmadım. Öğretmen kalan az bir sürede derse giriş yapacağını söylediğinde sınıftan büyük bir isyan nidaları yükseldi. Eh, haklılardı ama öğretmenlerin şaşmaz bir huyuydu bu.

Dış seslerden kendimi soyutlayarak onu izlemeye başladım.

Bakışlarımı hissetmiş olacak ki, gözlerimiz buluşunca dudaklarımı birbirine bastırdım ve önüme döndüm hızla.

***

Teneffüste bahçeye çıkmak için koridora doğru ilerledim. Ensemde bir el hissettim, irkildim. O aptallardan birinin olduğunu düşünüyordum ki gördüğüm yüz ile gülümsedim.

"Oh, Jihoon... Korkuttun."

"Merak etme benim. Nereye?"

"Bahçeye ineceğim. Chen de yok bugün, sıkıldım!"

Parmak ucuyla bileğimi okşadı ve sırıttı.

"Seni bu gece eğlendireceğim. Geliyorsun, değil mi?"

"Geliyorum."

Beraber ilerlemeye başladık.

"Şu ibneler herkesin içinde bile rahat durmuyor."

Jackson söylenince Kris de o tarafa baktı gözlerini kısarak.

"Sessiz ol."

Sırıtarak ilerledi ve arkadan gelip Jihoon'un bacaklarına diziyle vurdu.

Yanımdaki beden sarsılınca kolundan tuttum endişeyle. Kris'in olduğunu fark ettiğimde iç geçirdim. Jihoon da sinirle baktı.

"Ne yapıyorsun lan sen?!"

Yakasına yapıştı aniden. Korkunun getirisi refleks olarak ben de onlara doğru atıldım hemen.

"D-dur... Jihoon bekle."

Kris  yakasındaki elleri ittirerek şaşırmış gibi yaptı.

"Ah, sen de şakadan hiç anlamıyorsun..."

Sırıtarak bana bakınca gözlerimi kaçırdım.

"Ama Tao anladığı için iyi anlaşıyoruz, değil mi Tao?"

Başımı salladım usulca.

"Evet..."

Jihoon kolumdan tutarak fısıldadı.

"Şunlara boyun eğmeyi kes!"

Ardından önüme geçti.

"Eğer Tao'ya bulaştığını görürsem karşında beni bulursun."

Kris'in rahat tavırları gerçekten rahatsız ediciydi.

"Karşımda seni görmek, beni mutlu eder Jihoon."

Çaresizce önüme geçen çocuğun ceketinden tutunup çekiştirdim.

"Jihoon, gidelim lütfen."

İç geçirerek bana döndüğünde adımlarımı hızlandırıp bahçeye ilerledim.

***

"O-oh orası! Tanrım... Daha hızlı!"

Kollarımı boynuna dolayıp başımı geriye attım. Kalçalarımı kavrayan ellerini hissederken içimdeki gelgitleri sertleşmişti.

"S-sikeyim.."

Fısıldayarak boynuma gömüldü bir yandan.  Kris'in yüzü gözümün önünden  gitmiyordu...

İçime dolan sıvıyı hissettikten kısa bir süre sonra titreyerek boşaldım. Okul çıkışı Jihoon'un evine gelmiştik ve tahmini 1 saattir odadaydık.

Dudaklarıma bir öpücük bıraktığında tataktan kalktım ve üstümü temizledim.

"Bu gece kalıyorsun değil mi?"

"Hayır. Jihoon, annem evde tek. Biliyorsun ki evin erkeği benim. Yalnız bırakmak istemiyorum."

Kahkahası ile ona baktım kaşlarımı çatıp.

"Oh, tamam tamam. İzin veriyorum gitmene."

Aşağı indiğimizde el sallayarak çıktım evden. Yolda yürüyordum sessizce. Bir anda zihnime dolan geçmiş anılarım tüm odağımı üzerine sabitledi.

Babam.. ben küçükken ölmüştü. Açıkçası.. Pek üzülmüyordum. Böylesi daha iyiydi değil mi? Kim ibne bir oğlu olsun isterdi ki? Annem eşcinsel olduğumu biliyordu ve kabullenmişti. Fakat, babam belki de beni evlatlıktan bile reddederdi. Onu üzmeye hakkım yoktu. Herkese yeterince yük oluyor, huzursuz ediyordum.

HomofobikWhere stories live. Discover now