🌜🌛 •34•

Magsimula sa umpisa
                                        

"Senin şu an iltifat etmemen gerekiyor. Hatta dikime gidip kafana bir tane geçirmem gerek. Bence baştan başlayabilirsin. Farzet Ali Sunal'ım. Önümdeki zile bastım sen de durdun. Şimdi yeniden başlıyorsun."

"Ben de o zili duymadım. Belki de duymamazlıktan geldim."

"Biraz bodozlama olacak ama sen bana mı yürüyorsun? Yoksa yanlış mı anladım?"

"Evet yanlış anladın. Yürümüyor direkt koşuyorum. Saçma derecede seninleyken mutlu oluyorum. Yanından ayrılmayı da istemiyorum. Ne hissettiğimi söylersem aramızın kötü olmasından da korkuyorum. Ama artık saklamayacağım. Daha ne kadar kötü olabilir ki? Her gün Thor'u övmeni dinlemek bile kıskandırıyor. Ve şu lanet kalbimle başa da çıkamıyorum."

Kalbim, orada mısın? Çünkü ben şok ben iptal.

Kurumuş dudaklarımı dilim ile ıslattım ve doğru kelimeleri seçmeye çalıştım. Ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Sahi ne denirdi ki? Benimde ondan farklı kalır bir yanım yoktu ama... Bilmiyorum. "Tamam kabul etmem gerekirse eğer inkar etmeyeceğim. Çünkü bir şeylerin olduğunun ben de farkındayım. Ama bilmiyorum. Kırık bir kalp ile kalmayı istemiyorum, Emir. Çünkü bağlandıktan sonra koparsam eğer bir daha eskisi gibi olamam. Senden çok kendime güvenemiyorum."

"Seni bırakmayacağım ve bırakamam da bu saatten sonra. Koparsan beraber bağlarız ve bu öncekinden bile daha güçlü olur." Kalbim göğüs kafesimi delip geçecek kadar hızlıydı. İlk defa bu kadar hızlı atıyordu. Hem de birisi için. Elimi elleri arasına aldı ve kalbinin üzerine koydu. Elimin altında atan şey en az benimki kadar kendinden geçmiş bir haldeydi. "Hissediyor musun?" Gözlerimi gözlerine sabitledim ve kafamı sallamakla yetindim. Çünkü bir şey söyleyip bu  anı bozmayı istemiyordum. Çünkü bu konuda baya iyiydim. Hatta üstüme kimseyi tanımam.

Elim, hâlâ elleri arasında kalbinin üzerinde duruyordu. Gözlerim ise gözlerinde takılı kalmıştı. İçimde tarif edilmesi zor bir his vardı. Ona şu an ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ya da ne yapmam gerektiğini. "Beni hiçbir zaman bırakmayacağına söz veriyor musun?" Gözlerine umutla bakıyordum.

"Sonsuza kadar hep yanında kalacağım." Yüzümde bir gülümseme oluştu ve bu sefer bunu gizleme zahmetine bile girmedim.

Diğer elimle, elimin üzerinde duran iki elinden birisini alıp tıpkı onun yaptığı gibi kalbimin üzerine koydum. Daha fazla gözlerine bakamadım çünkü orada kaybolmaktan korktum. Kafamı yere eğip dudaklarımı birbirine bastırdım. "Övme konusunda veya sevgimi gösterme veya söyleme konusunda iyi değilim. Keşke Edebiyat derslerini dinleseydim. Bir iki güzel söz söylerdim ama pek ders dinleyen biri değilim."

Çenemden tutup gözlerine bakmamı sağladı. "Senden hiçbir şey beklemiyorum. Sadece gözlerime bakarken içindeki ışıltılar solmasın. Çünkü gözlerin her şeyi anlatıyor." Yüzündeki gülümseme daha da artmıştı. Benim ise kaşlarım çatıldı. Bu çocuk sadece benim yanımda gülmeliydi.

"Şu konuda anlaşalım. Benden başka kimseye böyle gülmek yok. Hatta hiç gülme hep somurt. O zaman azıcık daha tipsiz oluyorsun." Evet, şu an tüm şairler ağlıyor. Bu anın içine ettim. Hani alkış?

"Seninde romantiklik anlayışın bu, ne yapalım? Ama seni böyle seviyorum."

Kalbim öldü.

Beni anlatmaya gerek yok.

"Bu kadar açık sözlü olmasan mı? Hani bendeki de kalp. Ama artık o da yok. Suçlusu sensin. Biliyor musun?" Gülerek kafasını salladı.

"Bunca zamandır içimde tutmam bile büyük başarı."

"Bana kalsaydık eğer mahşer gününde ancak söylerdim. Uzun zamandır zaten seni düşünmekten kafam allak bullak olmuştu. Çünkü hissettiğim şeyler daha da güçlenirse ve tek taraflı olabilir ve bundan yaralanan taraf olmak istemiyordum. Bir iki güne geçer diye kandırdım kendimi. Ve emin ol eğer sen söylemeseydin ilk adımı atamayacak kadar korkaktım."

Bana sıkıca sarıldığında burnumun etrafını saran kokusu ondan aldığım üstün parfüm kokusu olmadığını kanıtlar nitelikteydi. Kollarımı boynuna sıkıca doladım. "İkimiz de bu konuda iyi değiliz belli ki. Ama denemekten zarar gelir mi?" Kafamı iki yana salladım.

"Sanırım saçımı pembeye boyatmam lazım."

"Ben boyarım. Hem sana her renk yakışır."

Ben bu çocuğu hak edecek ne yaptım? Eğer ayrılırsak bu ilkinden daha acı verici olacaktı. Ama denemekten zarar gelir miydi ki? Denemeden bunu bilemeyecektim, bilemeyecektik.

İkimizde yanımızda duran Daisy ve Tosun'u unutmuştuk. Ama dibimde duran Tosun'u hissediyordum. Bana çekmemişti. Çünkü uysaldı.  "Tabi önce babam saçımı çamaşır suyuna batırmazsa." Ondan istemeyerek de olsa ayrıldıktan sonra yüzüne baktım tekrardan. "Bir de ben kaçak göçek olsun istemiyorum. Önce babama söylesek olur mu?"

"Önceden biliyordu o." Kaşlarım çatılmıştı. Nasıl biliyordu ki? "Baban o gün ziyaretime gelmişti. Yangından dolayı. Beni senin kurtardığını bildiği için aramızda bir şeyin olup olmadığını sormuştu ben de ona hislerimden bahsettim. Bir şey dememişti. Tabi seni üzeresem kalbim ile bir böbreğimin yerini değiştireceğini söylemesi dışında."

"Üzücü bir haberim var o zaman. Sonsuza kadar benimsin." İkimizin de yüzünde aptal bir sırıtış vardı.

"Bırakmaya da pek niyetli değilim zaten."

Kollarını gevşekçe belime doladı. Bende ellerimi kollarının üzerine koydum. Eğilip alnımdan öptüğünde beni erkenden öbür tarafa göndermeye meyilli olduğunu anlamıştım. Ve onu ilk gördüğüm günden beri başıma bela açacağını anlamıştım. Ve açmıştı da.

...............................................

...Bölüm sonu...

Bölüm nasıldı?

Artık sonunda dediğinizi duyar gibiyim oekwkkds

Diğer bölümde görüşmek üzere ;) Sizleri seviyorum. Kendinize iyi bakın ;)

ADİOS 💜



•Misafir Çocuğu• |¾TextingTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon