11

1.2K 92 16
                                    



Ne yapacağımı bilemez adımlarım düşünmeyi çoktan bırakmış zihnimin yönlendirmesine göre hareket etmiyordu. Aklıma gelen tek bir fikir vardı, o fikrin beni sürüklemesine izin vermekten başka ne yapabileceğimi bilmiyordum. Uyuşmuş ellerim ceplerimde kıpırtısız dururken boş caddede yanımızdan geçen arabaların sesi ayak seslerimize karışıyordu. Yanımdaki varlığına odaklanıp kendimi rahatlatmaya çalışsam da üzerimdeki gerginlikten sıyrılmak zordu, yüzümde dolanan yeşil gözlerine bakmayı reddederek sokak lambasından yayılan cılız ışığa diktim gözlerimi.

"Konuşmayacak mısın?"

Boş caddeyi dolduran fısıltısı kulaklarımdan içeri sızdığında ne diyeceğimi bilememenin getirdiği huzursuzlukla kıpırdandım.

"Nereye gidiyoruz?"

Eski kaldırımda yan yana yürürken rolleri değişmiş gibiydik, ilk kez sessizliği uzatan o değildi. Başımı biraz sağa çevirip karanlıkta parlayan yeşillerine baktım. Dudaklarım "Emrelere." diye kıpırdandığında yaşadığım tereddüdün sesime yansımasına engel olamadım. Adem elması sertçe yukarı aşağı hareket ettiğinde dilinin ucuna gelen tüm soruları yutup sessizliğe gömüleceğini anladım. Çekingen ifadesi hala oradaydı ama eskisi kadar sağlam değildi maskesi. Sınırlarını zorlarsanız kırıp dökmekten geri durmayacağını biliyordum, belki de başka türlüsü hiç öğretilmemişti ona. Nasıl sevilir hiç bilmiyordu, hırçınlığı bundandı belki de. Öyle yabancıydı ki onun için çabalayan birileri olmasına, benim her yaptığımın altında bir sebep aramasına şaşırmıyordum artık.

"Haberi var mı?"

İrkilerek sıyrıldım dağılmış ruh halimden, onun çekincelerini görüp daha kararlı durmam gerekiyordu ama onun battığı çukurun boyumu aştığını yeni fark ediyordum. O kendini kurtarmak istemezken ben onun için çabalasam ne olurdu? Tutmadığı sürece elimi uzatmam boşunaydı.

"Eve yaklaşınca arayacaktım, çıkmış aklımdan." Saatin kaç olduğunu telefonun ekranındaki rakamlar bir kez daha yüzüme vurduğunda arayıp aramamak konusunda kararsız kaldım, ters bir şey söylemeyeceğini bilsem de kendimi rahat hissetmiyordum. "Arama istemiyorsan."

Beni eve gönderip başının çaresine bakabileceğiyle ilgili bir ısrara girişmesinden korktuğum için tüm endişelerimden sıyrılıp rehberi açtım. Aradığım ismi bulduğumda yüzüme ne yaptığımı biliyormuşum gibi bir ifade yerleştirip telefonu kulağıma götürdüm. Uzunca bir süre çalan telefon istemeden gerilmeme neden olurken yan gözle yanımda yürüyen çocuğun çarpılmış ifadesini süzüyordum, kendini nasıl fazlalık hissettiğini söylemesine gerek yoktu. Düşen göz kapakları bu gece ne hissettiğini saklamaktan çok uzaktı.

Parmaklarımın arasındaki telefonu sıktığımı fark edince gevşettim elimi, açılmayacağına emin olduğum sırada karşıdan gelen sesle göğsümdeki baskı bir anda yok oldu.

"Alo?"

Hissettiğim rahatlama derin bir nefes olup sızdı dudaklarımdan. "Emre benim kardeşim, Özgür." dedim düz bir sesle.

Karşıdan gelecek cevabı beklerken kafamı kaldırıp gözlerimi ayırmadan yeşillerine baktım, anlasın istiyordum. Düşmesine izin vermeyeceğimi görsün istiyordum. İçine yuvarlanmak olduğu çukura rağmen gözlerindeki ifade sakindi, benim kadar bile endişelenmiyordu kendisi için. Durup kendime sorduğum soru da buydu aslında, kimse elini uzatmadığı için mi yanında olmak istiyordum?

Telefonun diğer tarafından homurdanarak "Özgür?" diyen sesle kendime gelip önüme döndüm, ne olduğunu anlamadığım bir şey oluyordu, tüm bunların içine çekilmekten başka bir yol bulamıyordum kendime. Gecenin sessizliğini ürkütmekten korkuyor gibi fısıldayarak "Emre size gelebilir miyiz?" dediğimde nasıl hesapsız kitapsız, öylece lafa girdiğimin bile farkında değildim. Telefonun diğer tarafından gelen sesleri dinlerken yataktan kalktığını anladım, az öncekine kıyasla daha ayık bir sesle "İyi misin?" dediğinde "Evet." diyebildim.

"Gelince anlatacağım, olur mu?"

"Tamam." dedikten sonra "Kimle geliyorsunuz?" diye eklediğinde tekrar yanımda yürüyen Miraç'a döndüm, gözlerinin etrafındaki silik halkalara bakarak "Miraç'la." diye fısıldadım.

"Tamam." Daha fazla oyalanmadan telefonu kapatıp cebime attım.

"Teşekkür ederim Özgür."

Beklemediğim teşekkürüyle bozguna uğradım, fark ettirmemeye çalışarak gülümsediğimde buruk bir gülümseme de onun dudaklarında belirdi.

"Ama ben çabalamana değmem."

Yürüdüğümüz kaldırımı izleyen bakışlarım aniden dönüp gözlerini yakaladığında şaşkınlığımı gizlemeye fırsat bulamadım. Konuşmak, öyle olmadığını söylemek istesem de tek yaptığım gözlerini izlemekti. Yüzündeki ifade normal olmaktan çok uzaktı, benim peşimde sürüklenmekten başka bir şey yapmıyordu. Hayatta kalmak için girdiği savaşı kendi içinde kaybetmişti, kurtarılmaya değecek olduğuna inanmıyordu.

"Değersin." Bana döndüğünde söylenmemiş her şeyin ağırlığı üzerime bindi. "Herkes değer." diye tamamladığımda az önce aramıza çöken boğucu hava yok oldu, hissettiğim beklenti boğazımı yakıyordu.

Gülünce kısılan gözlerini izledim, gülümsemesi yavaş yavaş küçülüp dudaklarında yitip gittiğinde ne yaparsam yapayım onu buna inandıramayacağımın farkındaydım.

"Babam da böyle düşünüyordu." Kendi içinde kaybolduğunu fark edince bölmedim. Adımları yavaşladığında ona uyum sağladım.

Devam edeceğini gözlerinde seğiren ifadeden anlıyordum, ilk defa konuşuyordu sanki benimle ve ben susmasından o kadar korkuyordum ki ağzımı açıp tek kelime edemiyordum.

"Şimdi bir yerlerden izliyorsa tek düşündüğü değmediğimdir."

Boşluğa odaklanmış gözbebekleri titredi. Konuşmasını, daha fazlasını anlatmasını bekledim ama yapmadı. Bakışları boş sokağı bulduğunda devam etmeyeceğini anladım, göğsümdeki ağrıyı tekrar hissettiğimde soluk tenini izleyen gözlerimi önüme çevirdim.

"Geldik." Sokak lambasının altında durduğumda o da durdu. Bahçe kapısını aralayıp içeri girdim. Önümüzdeki apartmana girip merdivenleri çıkarken tekrar yüzüme bakmadı.

Nasılsınız☁️

ZAAF | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin