2

3.6K 198 66
                                    

Haydin pamuk eller oy ve yoruma
😌

Ruhunuz bazen bedeninize ağır geliyordu, içinizde birikmiş tüm sıkıntı artık taşıyamayacağınız bir yük gibi omuzlarınıza bindiğinde kaçacak yeriniz olmadığını fark ederek o yükü sırtlanıyor, o yükle yaşamaya başlıyordunuz.

Her şeyi alaya alan benliğim ciddi olmaya başladığı an tökezleyeceğini biliyordu belki de. Yaşamayı ertelediğim hayat öylece akıp giderken ben olduğum yerde durmaya, sadece izlemekle yetinmeye devam ediyordum. Kime kızabilirdim bana layık görülen bu olduğu için? Kabulleniş aşamasını çoktan geçmiştim, artık yalnızca akıntının beni de sürüklemesine izin veriyordum.

Bu gece belki de uzun süredir ilk kez karşı koymuştum akan düzene, bir kenarda durup gülerek izlemek yerine dahil olmuştum hayatın beni getirdiği noktaya. Omzuma düşmüş bir baş, taşıdığım bedenin sıcaklığıyla ısınmaya çalışan vücudum yeterliydi kendimi buna inandırmam için.

Boştaki elim arka cebimdeki anahtarı deliğine oturtmak için uğraşırken bir kez daha dönüp arkamızdaki karanlık merdivenlere baktım. İçimdeki huzursuzluğu bir türlü silip atamıyordum, sonunda anahtar yuvasında dönüp sessiz apartmanda metalik bir ses çıkardığında aceleyle ayakkabılarımdan kurtulup kendimle birlikte bana yaslanan baygın bedeni de eve soktum. Gözlerini aralayıp yalpalayarak içeriye adım attığında benden uzun olan boyuna rağmen beline sarılmaya devam ettim.

Düşünmeyi bırakmış, hiç değilse ertelemiştim. Aldığı her kesik nefeste onu orada bırakamayacağım gerçeğiyle yüzleşiyordum, böyle savunmasızken soğuk kaldırıma yığılıp kalmış bedenini bir başına bırakmam mümkün değildi çünkü. Ağır adımlarım sağımdaki iki kapıyı es geçip salona yöneldi. Evin gömüldüğü karamsar sessizlik her hareketimizin kulağa gürültülü, yıkıcı gelmesine sebep olduğundan salonun kapısını kapatıp ikimizin dışında kalan dünyayı koridorun sonunda bıraktım.

Kollarımın arasındaki baygın bedenin ağırlığını üstlenmiş bedenimde sızlamayan, isyan etmeyen tek bir nokta yoktu. Yine de şikayet etmeyecektim halimden, o aralanmış göz kapaklarının ardından beni izlerken koltuğa yanaşıp yavaşça sıyrıldım bedeninden. Sırtı koltukla buluştuğunda dudakları birkaç saniyeliğine açıldı, kapandı, sonunda acısını belli edecek hiçbir ses çıkarmadı.

Televizyonun yanındaki küçük abajuru yakıp odayı loş sarı bir ışığa boğduktan sonra tekrar yanına döndüm. "İyi misin?" diye fısıldadığımda sesim bana bile ürkek geldi, konuşursam gerçek olacaktı sanki buradaki varlığı, konuşmazsam bir hayalden ibaret olarak kalacaktı.

Başını salladığını fark edince arkamızdaki yastıklardan birini alıp koltuğun bir ucuna koydum. Ellerim benden habersiz, yaralı gövdesini yönlendirip uzanmasını sağladı. Ayak ucundan kalkıp rahat etmesi için alan açtım.

Odanın ortasında duran sehpayı koltuğa yaklaştırıp üstüne oturduğumda bir şey sormasa da kafasının karışık olduğunu görebiliyordum, zihnimin hızlıca yaptığı öncelik sıralamasına sadık kalarak aklına gelebilecek soruları es geçip bakışlarımı sıyrılmış tişörtüne çevirdim. Parmaklarım nazikçe tişörtüne uzanıp karnını açıkta bırakacak şekilde yukarı sıyırmaya çalıştığında elleri parmaklarımın etrafına kapandı. "Ne yapıyorsun?"

"Açık yara var mı diye bakacağım." Elleri gevşerken yavaşça serbest bıraktı parmaklarımı. Açığa çıkan beyaz gövdesinde dolanan gözlerim hepsi yeni olmayan morluklara takılıp kaldığında kendime engel olamadan karnındaki silik lekeye uzandım.

Karşı koyup koymamakta tereddüt ettiğini görebiliyordum, ama parmaklarım gövdesini ayıran ince tüylerin altındaki izde dolanırken sessizce izlemekle yetindi. İki senelik bilgilerim taze olmaktan çok uzaktı, ama belki de yıllar boyu kendi kendime içgüdü haline getirdiğim korumacı tavır baş göstermeden edemiyordu.

Gözlerinin kapalı kapıya takıldığını fark edince açıklama ihtiyacı hissederek "Sorun yok." diye mırıldandım. "Ev arkadaşım sabaha kadar uyanmaz." Solgun yüzünde parlayan yeşilleri bana döndüğünde söylediklerimin ne anlama gelebileceğini fark ederek irkildim. "Uyansa da sorun olmaz, eve misafir getirmeme alışık." Söylediklerim kısmen doğruydu, ama her yanının yara bere içinde olduğunu görmezden gelirsem devam ettirebilirdim ancak bu rahat tavrımı.

Sessizce etrafta dolanan gözlerine bakarken konuşmasını beklemenin boşuna olduğunu fark ederek kalktım oturduğum sehpanın üzerinden. "Ağrı kesici getireyim." Yavaşça odadan çıkıp banyo dolabındaki ilaçlardan aldım. Gözüme çarpan ağrı kesici kremi de aldıktan sonra aynı yavaş adımlarla salona döndüm.

Gözleri durmadan etrafı kolaçan ediyordu ama yaşadığı ikilemi ortaya serecek hiçbir söz çıkmıyordu ağzından. Beklediğim bu olmadığından ne yapacağımı kestiremiyordum, ne desem yanlış olacaktı sanki.

"Neden evine getirdin beni?"

Gözleri yanıma bıraktığım ilaçların üzerindeydi. "Orada kalmayı tercih edeceğini sanmıyorum."

Koltukta yukarı kaymaya çalıştığında aniden aralanan dudakları ve acıyla çarpılan yüzü cümlemi yarıda kesti. Ne yapacağımı bilemez bir halde kapalı göz kapaklarının ardından bana bir işaret vermesini bekledim. Ne olursa, orada öylece dur ya da doğrulmama yardım et. Ama hiçbir şey söylemedi.

"Ağrı kesici krem buldum banyoda." Onay vermesini beklemeden tüpün kapağını açıp elime sıktım. Parmaklarım soğuk gövdesine değdiğinde irkildi, ama ben işime devam ederken başka bir tepki vermedi. Soğuk gövdesi yanan parmak uçlarımda belirsiz bir ürpermeye sebep olurken kremi yavaşça karnındaki mor lekelere sürmeye devam ettim. Dakikalar sonra tekrar odadan çıktığımda bu sefer ıslattığım bir havluyla döndüm yanına. O düşündüklerini ustalıkla gizleyen gözlerinin ardından her hareketimi takip ediyorken yüzündeki kurumuş kanı temizlemeye başladım. "Çok kötü olmuş yüzün."

Ellerim yavaş hareketlerle yüzündeki tüm kanı temizlediğinde rengi pembeye dönmüş havluyu yanıma bıraktım.

"Ne yapıyorsun?" Tekrar aynı soruyu sorduğunda kastettiği şeyin şu an, olduğumuz yerde ne yaptığım olmadığını fark ederek boş bir ifadeyle yüzüne baktım birkaç saniye.

"Yardıma ihtiyacın vardı."

Devam etmemi bekliyormuş gibi göründüğünden "Ben de yardım ediyorum." diye bitirdim cümlemi. Art arda sıraladığım cümlelerin dudaklarında yarattığı etkiyi gizleyemedi, hafifçe yukarı kıvrılan dudak kenarına bakarken ben de gülmeden edemedim.

"Susuz içebilir misin?" Elimdeki ilacı göstererek sorduğum soruyu kafasını sallayarak yanıtladı. İlacı dudaklarının arasından diline doğru ittiğimde hareket eden adem elmasına kaydı gözlerim, yutkunduğunda pürüzlü sesi aramızdaki sessizliğe karıştı. Zarar görmüş ses tellerinden sigara içtiğini anlayabiliyordum, zaten hakkında daha fazlası da yoktu elimde.

"Bu gece burada uyuyabilirsin."

Ne beklediğimi bilmiyordum, ama kuru bir sesle "Sağ ol." dediğinde sanki ilk kez teşekkür ediyormuş gibi yabancıydı kendi kelimelerine.

"Hepsi için."

Koltuğun ucunda katlı duran battaniyeyi açıp üzerine örttüm.

"Ev geceleri soğuk oluyor." Yeşil gözlerinin gölgesi yüzüme düşerken uzun parmakları battaniyeyi kavrayıp ne yapacağını bilemezmiş gibi öylece kaldı.

"Odam salonun karşısında. Bir şey olursa seslen, uykum hafif." İçimdeki huzursuzluk burada, yanında kalma isteğine evrilirken sessizce çıktım odadan. Sırtımda hissettiğim bakışların ağırlığı içimde büyüyordu.

Yaptığım şeyin sonuçları yeni aklıma geliyordu, salonda uyuyan yabancı bu evdeki herkesin boynuna dayanmış kör bir bıçaktı ve ben bunu soğuk metali hissedene kadar fark bile etmemiştim.

Dışarı çıkıyoduk ders çalışmaya kafeye gidiyoduk sinemada patlamış mısır yiyoduk hatırlayanınız var mı 🥺 benim önceki hayatım falan gibi oldu artık

ZAAF | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin