20 Ağustos

324 25 24
                                    

Herkese merhaba 👋🏻
Daha önce yayınladığım ama wattpad yüzünden bir anda silinen hikayemi yeniden yazmaya karar verdim. Umarım beğenirsiniz~

~~~~~

🎶Christina Grimmie - Just A Dream 🎶

~~~~~

~~~Keyifli okumalar~~~


-Ufak tefek düzenlemeler yapıp
yeniden yayınladım-

Modern Sanatlar Müzesi'nin merkezdeki salonunun tam ortasındayım, Eski Mısır kanadının hemen dışında, onuncu doğum günümde kustuğum yerin bir metre ilerisinde. Ama bu kez bel çantam ya da iyice cilalanmış zeminde gıcırdayan spor ayakkabılarım yoktu. Bu kez ayaklarımın etrafında, aralarında marşmelovlu kahvaltı gevreği parçacıklarıyla -"Doğum gününe özel," demişti babam-  pembe bir kusmuk   -merak ediyorsanız ahududu aromalıydı-  yoktu. Üzerimde Brad Pitt'in Grammy Ödülleri töreninde giydiği gibi, kristal işlemeli, yedi kiloluk bir takım elbise vardı. Bu gece, ışıklar parlak, her şey ışıl ışıldı, insanlar fısıldaşıyor ve bana doğru bakıyordu. Bu gece, bir sebepten, önemli biriydim. Şampanya yudumluyor ve sanata hayranlık duyarak odadan odaya geçiyordum. İşte, Chanyeol beni orada, empresyonist eserlerin sergilendiği salondaki balerin tabloları önünde dururken buldu.

"Biliyor musun, ben de dans edebiliyorum." Kolunu belime doladı ve tüm vücudum birden sıcacık oldu.

"Kanıtla," dedim. Onun gözlerinin üzerimde olduğunu hissetmek, gülümsediğini bilmek için gözlerimi tablodan ayırmama gerek yoktu. Yüzünün her santimetresinin haritası, her tavrı beynime kazılıydı. Sürekli olarak onu unutacağımdan korkuyordum.

Kolumu tuttu ve beni döndürdü, ben de gözlerimi kapattım. Tekrar açtığımda bir teras bahçesindeydik, dans ediyorduk. Ağaççıklar yanıp sönen ışıklarla kaplıydı.

"Smokin sana çok yakışmış," dedim boynuna doğru, mırıldanarak.

Ciddi bir ses tonuyla, "Teşekkürler. Brad Pitt'in Grammy Ödülleri töreninde giydiğinden," dedi ve ikimiz de kahkahalara boğulduk. Ben daha nefesimi bile toparlayamamışken Chanyeol kollarıyla beni daha da kendine çekti ve öptü, beni arkaya doğru öyle bir itti ki hem dengemi hem de kendimi kaybettim. Bu ana kadar iyi huylu bir baş dönmesi olduğunu fark etmemiştim.

"Seni özledim," dedi sonra ve beni tekrar döndürdü.

14. Cadde'deki John's Pizza'nın kuryesi belirdi, sabırsız görünüyordu.

"Aç mısın?" diye sordu Chanyeol. "Sipariş verdim."

Ama pizza kutusunun içinde pizza değil, pasta gibi sekiz dilime ayrılmış dev bir oreo bisküvi vardı. İkimiz de kutuya uzanıp kocaman birer dilim aldık. Bisküviyi ağzıma götürür götürmez, Chanyeol'un okyanus mavisi gözlerinde bir yaramazlık gördüm, aniden kendi bisküvisini benim yanağıma yapıştırdı. Altta kalmam. Ben de kendiminkini ona fırlattım.

Avuç dolusu oreoyu birbirimize fırlatırken galeriler arasında koşuşturuyor, Roma heykellerinin arkasına saklanıyor ve müzedeki ziyaretçilere çarpmaktan son anda kurtuluyorduk. Bize doğru gelen bir müze güvenlik görevlisi fark ettim. Daha yakından bakınca, onun ortaokuldaki fen bilgisi öğretmenim olduğunu gördüm. O adamdan hep nefret etmiştim. Daha hızlı koştuk.

Perneb'in mezarının köşesine sıkışınca durdum ve dönüp Chanyeol'e baktım. Her yerimiz bisküvi içindeydi. Omuzlarımdan Orta Çağ'a ait kırmızı bir şövalye pelerini sallanıyordu, Chanyeol'un kafasında da bir Orta Çağ miğferi vardı. Ciddi anlamda yolunu şaşırmış bir kraliyet çifti gibi görünüyorduk. Bizim yönettiğimiz bir ülke şüphesiz ayaklanırdı.

Chanyeol bir şey dedi ama miğferden duyamadım, o yüzden maske kısmını kaldırdı ve kızarmış yanakları ortaya çıktı.

"Biraz mola verelim," dedi tekrar. Mezarın avlusunda sırtüstü uzanıp senfoni müziğini ve dışarıdan gelen konuşma uğultusunu dinledik. Kafalarımızın üzerinde, müzenin tavanının olması gereken yerde, yıldızlı bir gökyüzü vardı.

"Biliyor musun, Mısır kraliyet ailesinden birileri ölünce genelde sevdikleri insanları da beraberlerinde gömerlermiş."

Chanyeol beni, "Sanırım sadece hizmetkârlardı onlar, öbür dünyada onları hazırda beklesinler diye," diyerek düzeltti.

"Ölseydim, seni de benimle gömmelerini isterdim." Ona bakmak için yan tarafıma döndüm.

"Ah, bebeğim, teşekkürler," diye bağırdı. "Bu şimdiye dek bana söylediğin en ürkütücü şey."

Taş duvarlarda bir horultu yankılandı ve Chanyeol'un yanında, ona sevgiyle bakan küçük bir Afrika yaban domuzu olduğunu fark ettim.

"Bu kim?" diye sordum.

"Bu Toben." Chanyeol domuza doğru başını salladı. "Okyanusya kanadından beri beni takip ediyor. Sanırım bana aşık oldu."

"Sıraya gir, Toben," dedim başımı onun göğsüne yaslarken ve derin bir nefes aldım. Her zamanki gibi çamaşır deterjanı ve odunumsu bir şey kokuyordu. Kalp atışının sesi beni rahatlatıyordu.

"Sakın uyuma," diye yalvardı. "Yeterince zaman geçirmedik."

Ama onunla aynı fikirde değildim. Bu akşam mükemmeldi, ancak bunları isteyebilirdim.

O da bana aynısını söylemeden uykuya dalmamak için dua ederken, "Yakında görüşürüz," dedim. Bu bize özgü, birbirimizi yeniden bulacağımızı düşündüren, neredeyse batıl bir alışkanlıktı.

"Yakında görüşürüz," dedi sonunda içini çekerek.

Gözlerim yavaşça kapandı, Toben'in homurdanma sesi hafifçe kulağımda yankılanıyordu.

~~~~

Sonraki bölümde görüşmek üzere 👋🏻
Lütfen görüşlerinizi yorum yaparak paylaşmayı ve beğenmeyi unutmayın~~

Just A Dream || ChanBaekWhere stories live. Discover now