Bölüm 11: Unutmak

Start from the beginning
                                    

"Anne söz verdim, nasıl başkasına açayım gönlümü ?"

"Ali'm...Melis olsa isterdi ki sen hayatına devam et. Başkasını sev, yuva kur, hayatı kendine zehir etme." Cevap vermedi Ali Asaf, annesinin dizlerinde sızana kadar ağladı. Kapıda oğluyla karısını izleyip sessizce göz yaşına döken Alp, karısıyla göz göze geldiğinde ikisinin de dilinde aynı dua vardı. Oğullarının tekrar hayata dönmesi.

***

Hazan ise sonunda evine gelebilmenin huzuru ve Ali Asaf'ın öylece gitmesinin huzursuzluğunun çatışmasını yaşıyordu içinde. Hele bir de koca evde yalnız olunca içindeki çatışmadan hiçbir taraf galip çıkamıyordu. En çok böyle zamanlarda evinde bir ailenin sıcaklığını arıyordu. Şimdi derdini anlatabileceği bir kardeşi olsa, saçlarını okşayacak bir annesi, her zaman arkasında duracak bir babası olsa; daha ne isterdi ki Hazan. Bir tek ailesi yerine koyduğu bir dostu vardı, onu da kendi dertleriyle daha fazla boğmaya gönlü razı gelmiyordu. Doğduğundan beri her günü eksik yaşamıştı, kimsesiz yaşamıştı. Şimdi de aşık olmuştu ve yine kimsesizdi. Ali Asaf onu sevebilir miydi ? Kalbinin kapılarını ona açıp kimsesizlikten kurtarabilir miydi ? Ne yapacaktı Hazan, nasıl savaşacaktı bunu bile bilmiyordu.

Çalan telefonun sesiyle düşünceleri bölünürken, kim arıyorsa onu alnından öpmek istedi. Yoksa içindeki kaostan çıkabilecek gibi değildi. Telefonun ekranına bakmadan cevapladı aramayı; "Efendim ?"

"Hazan hocam iyi akşamlar, kusura bakmayın rahatsız ettim. Ben Alp Demir'in asistanı Tülay. Nasılsınız ?"

"İyi akşamlar Tülay, iyiyim sen nasılsın ?"

"Teşekkür ederim efendim. Alp Bey, yarın sabah hastaneye geldiğinizde onun yanına uğramanızı istedi." Kaşları çatılan Hazan ne olduğunu anlamasa da sanki kadın görebilecekmiş gibi kafasını salladı. "Tamam Tülay, teşekkür ederim. İyi akşamlar." Kadının da iyi akşamlar dediğini duyduktan sonra telefonu kapattı. Neden kendisini çağırdığını anlamamıştı Alp Bey'in ama bunu düşünemeyecek kadar yorgun hissediyordu. Sarsak adımlarla odasına gidip kendini yatağa attı. Yarın yeni bir gündü ve her yeni gün bir umut demekti. Hazan'ın umutları tükeneli çok olmuştu ama şimdi Ali Asaf'a olan aşkı kaybolan umutlarını geri almak için tek şansıydı.

Gözlerini yeni bir güne açtığında merak duygusu ağır basmış hızla hastaneye gelmişti. Alp Bey'in kapısında içeri girmek için kapıya vurduğunda gelen gir komutuyla vakit kaybetmeden içeri adımladı. "Günaydın Alp Hocam, beni çağırmışsınız." Alp içeri giren Hazan'ı gördüğünde herkes gibi hayran olmadan edemedi, kadının duru güzelliği ve naifliği onu da kendine hayran bırakmıştı. Dış görünüş olarak benzemese de duru bir güzelliği olması ve bu kadar naif olması onu karısına benzetmesine neden olmuştu. "Günaydın Hazan, geç otur lütfen. Bir şey içer misin ?" yerine otururken kafasını iki yana sallayarak istemediğini belli eden Hazan'ın içi merakla kavruluyordu. "Hazan merak ettiğinin farkındayım. O yüzden hemen konuya giriyorum. Konu Ali Asaf..." Hazan'ın yüzünü korku dolu bir ifade alırken panikle konuşmasına engel olamamıştı kadın. "Bir şey mi oldu ?" kadının bu panik hali Alp'i gülümsetmiş ve kadının gözlerinde gördüğü parıltılar bir kere daha bu kızın oğluna aşık olduğunu anlamasını sağlamıştı. "Hayır, hayır korkma...Ali Asaf'la sanırım yakınsınız." Hazan rahat bir nefes alırken, Alp'ten duydukları bedeninin kasılmasına neden olmuştu. "Bilmem, oğlunuza sorsaydınız keşke." Kadının kendinden emin sesi ve kıvrak zekası Alp'in yüzünde bir tebessüm oluşturmuştu. "Bizim oğlanın hakkından bir tek senin gibisi gelirdi Hazan !" adamın coşkulu söylemi karşısında şaşıran Hazan ne diyeceğini bilememişti. "Hazan'cım anlamadığının farkındayım. Dün Ali Asaf bize geldi gece sanırım mezarlıktan geliyordu. Perişan haldeydi, ben oğlumu böyle görmek istemiyorum artık Hazan anlıyorsun değil mi ? Ve onu hayata döndürebilecek bir insan varsa bu da sensin !"

Alp Bey'in sözleriyle yüreği acıyla kavrulsa da bunu dışarıya belli etmemişti. Kendisi de isterdi onu hayata döndürmek ama bunu yapabilecek insan o muydu, emin değildi. "Alp Hocam, benim kimseden saklamak gibi bir düşüncem yok. O yüzden söyleyeyim ben oğlunuza aşığım ama o değil. Onun için savaşırım, savaşacağım da. Bunu nasıl yapacağımı henüz bilmesem de en azından deneyeceğim. Bunu hem kendim hem de Asaf için yapacağım." Alp'in göğsü gururla kabardı. Bu kız tam kendisine göre bir gelindi ve gerçekten oğlunu tekrar hayata döndürebilecek tek kişiydi.

"Hazan, seninle çok iyi anlaşacağız." Kadına gülümseyerek bakarken Hazan da utangaç bir gülümsemeyle ona bakıp çıkmak için izin istedi. "Çıkabilirsin Hazan'cım...Ve unutmadan yarın karımla 30.evlilik yıl dönümümüz ve bir davet vereceğiz, orada olursan emin ol çok mutlu oluruz." Hazan bir şey demeden hafifçe gülümseyip odadan çıktı. Ama ikisi de biliyordu ki Hazan o davete gidecekti.

Ali Asaf, şiddetli bir baş ağrısıyla uyandığında önce nerede olduğunu kavrayamadı. Eski odasında olduğunu anladığındaysa özlemle doldu içi. Bu odada ne anıları vardı. Melis ilk öldüğünde bile buraya gelmişti. Onunla ilgili her hatıra buradaydı. Aklına gelenle hızla yataktan kalktı. Kıyafet dolabının kapaklarını açtığında elleri gizle bölmesine yöneldi. Gözleri kutuyu bulduğunda burukça gülümsedi. Yavaşça eline aldığı kutuyla yatağına geri oturdu. Kutuyu açtığında içinde Tuna, Esra ve Melis'le olan fotoğraflarını buldu. Hepsinin üzerinde uzun uzun dolaştı parmakları, hepsiyle özlem giderdi usulca. Melis'in gülümsemesini sevdi fotoğraflardan. Fotoğrafları bir kenara bırakıp içindeki notlara baktı, hepsini Melis yazmıştı.

"Günaydın sevgilim, uyandırmaya kıyamadım. Ameliyatım vardı akşam görüşürüz, kahvaltı yapmadan çıkma." Onda kaldığı her gün baş ucunda böyle bir notla uyanırdı.

"Ali sana kızgın olduğum için ben getirmiyorum ama o ıhlamuru ve ilacı iç !" hasta hasta kalkıp hastaneye geldiği için kendisine bir ton fırça çekmiş sonra yine kıyamamıştı. Aklına gelen anılarla yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Sayın Ali Asaf Demir, gönderdiğiniz manolyaları çok beğendiğim için sizi affetme kararı aldım. Sizi hastanenin en güzel yerinde bekliyor olacağım." Onu her kızdırdığında manolyalarla doldururdu odasını. Hastanenin en güzel yeri ise çatısıydı.

Daha bir sürü notu okurken kah güldü kah gözleri doldu. Değişmeyen tek şey gözlerindeki hüzündü. Kapıda kendisini ağlayarak izleyen annesine acıyla gülümsedi, sonra annesinin billur gibi sesi doldurdu odayı.

"Ah yine sevebilirim, hayatı
Ah yine bulabilirim, aşkı
Ah yine duyabilirim, sanki
İçimde çalan o şarkıları..."

"Sevemem be annem, sözüm var ona." Annesine burukça gülümseyip, evden ayrıldı. Kimse onu anlamıyordu ama Ali Asaf verdiği bütün sözleri tutardı. Ve Melis'i ömrünün sonuna kadar seveceğine söz vermişti.

ALİ YİNE CİĞER BIRAKMADI BENDE :(((((((

Bir şey söylemek istiyorum yazdığım karakterleri temsili bir ünlüyü hiçbir zaman koymadım, onlar benim kafamda hiçbir kalıba sokamıyorum. Sizde istediğiniz gibi düşünebilir hatta birilerine benzetebilirsiniz :)

Umarım beğenmişsinizdir hatta beğeniyorsunuzdur :) sağlıkla kalın :)

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now