otuz beş

1.1K 134 1
                                    

enseme değen soğuklukla yerimden sıçradığımda minho'yla burun buruna geldik. o sıra seungmin'e sövmeye başlayacaktım ki beklediğimin aksine minho kocaman gülümseyerek yanıma oturdu ve az önce ensemi ıslatmış olan buzlu kahveyi bana uzattı.

tek kaşımı kaldırarak "hava zaten buz gibi..." diye mırıldandım ama kahveyi aldım.

"antrenman sonraları soğuk bir şeyler içersin hep. bugün kahveye ihtiyacın olur diye düşündüm." alaylı veya bilmiş bir ifade aradım suratında, yoktu. tüm samimiyetiyle, gözleri sahayı turluyorken, sakince söylemişti. dikkatinden kaçmayan ayrıntının beni yumuşatmasına izin vermedim. omuz silkip birkaç yudum içtikten sonra "bugün antrenmanım yoktu." diye geveledim.

"neden sahadasın o zaman?"

seungmin'den bazen delicesine nefret ediyordum. şu an bu nefret çok yoğundu. çocuk bir saniye bile beklemeden gidip yetiştirmişti minho'ya her şeyi...

"beni sorguluyorsun. neden beni sorguluyorsun?" üste çıkma çabama gülüp "benden kaçtığını düşünmüştüm ama saçmalıyorum herhalde." dedi. sonra da "yemek yiyelim mi?" diye sordu. emin olduğum bir şey vardı ki o da minho'ya daha fazla maruz kalmak istemiyor oluşumdu. ben, han jisung, gerçekten yerin dibinde hissediyordum. tüm karizmamı duygularıma yenik düşerek çizdirmiştim.

iç çekip "eve gideceğim." dedim. üzgün biri olmaya alışık değildim ama çok fena üzgün hissediyordum.

"olmaz." kaşlarımı çatıp suratına baktığımda yumruk yemiş gibi hissettim. tüm görüntüler bir bir aklıma doluşmaya başlamışlardı. yutkunduğumda bunu fark etti; gözlerinin gözlerimden aşağı inişi tekrar yutkunmama sebep olacaktı, kendimi tuttum.

"neden olmazmış?" sesim çok cılız geldi kulağıma. bana cevap vermeden sabah tüm eşyalarımı tıkıştırdığım sırt çantamı kavradı ve ayağa kalktı. "changbin ve felix'in halletmesi gereken bir mesele var. ev şu an meşgul olmalı." tepemde dikiliyorken açıkladı ve ekledi: "ayrıca bizim de halletmemiz gereken bir mesele var."

streetlight • skzWhere stories live. Discover now