on bir

1.6K 165 18
                                    

harita beni hiç beklemediğim bir yere getirdiğinde hyunjin'e mesaj atıp atmamak arasında gidip geliyordum. evin devasa oluşu beni germişti. hani atölyede çalışıyordu bu çocuk?

"buraya on atölye birden sığar gerizekalı." diye söylendiğimde geniş kapı aralandı. suratında yorgun bir gülümseme olan hyunjin —biraz zorlamaydı— "neden dikiliyorsun gelsene." dedi. engel olamadığım somurtkan bir ifadeyle içeri yürüdüm. koca bir araziye sahiptiler. on değil, yirmi atölye bile sığardı.

"annemler biriyle çalışacağım için heyecanlılar, olası sohbet muhabbet girişimlerini mazur gör." düz bir tonda mırıldandığında kaşlarım çatıldı. cidden mi? tipik problemli zengin çocuklarından mıydı yani? neden hayal kırıklığı içindeydim ben...

"sorun değil." demekle yetindim. bahçeyi aşıp eve girdiğimizde saçları gümüşe kaçan çok tatlı bir kadın karşıladı bizi. asyalı değildi.

"sen seungmin olmalısın!" iyi olan ingilizcem kadının gülümseyen suratının karşısında yerle bir oluyorken gerildim. sadece "evet." diyebildim.

"senden bahsetmiştim." dedi hyunjin açıklamak istermiş gibi. açıkçası anlamadığım bir şekilde o da gergin görünüyordu. sonra uzun çikolata saçlı bir kadın merdivenlerden inip yanımıza geldi. pekala, neden tuhaf hissediyordum?

"ne kadar sevimliymişsin. tatlım, ona bizden bahsettin mi?" gülümsemeye çalıştım fakat birazdan bayılabilirdim. tıka basa dolu resim çantam omzumu ağrıtmaya başlamıştı.

"seungmin bölümden bir arkadaşım, bu dönem eşli çalışacağız yani onu sık sık göreceksiniz. her seferinde böyle bir karşılamaya gerek yok diye düşünüyorum." beyaz olan kadının da anlaması için ingilizce konuştuğunda gözlerimi zar zor çekebildim suratından. sanırım kusurlu olan tek şeyi karakteriydi.

sıkılmış bir şekilde bana döndüğünde gülümsemeye çalıştı fakat neden hala gözlerinde gerginliğin kalıntılarını görüyordum?

"jean ve soo benim annem. genelde evde olmuyorlar, bugün ısrarla seni görmek istediler." kafamı anladım dercesine sallayıp iki kadına döndüm. hyunjin onlara gram benzemiyordu fakat ikisi de çok güzeldi. gülümseyip paslanan ingilizcemle tanıştığıma oldukça memnun olduğumu söyledim.

"çalışmalarını görmeyi dört gözle bekliyoruz."

"anne... ders için çizeceğiz sadece, onu sıkıştırmayın."

aklıma yalnız kaldığımızda neden bu kadar huysuz olduğuyla ilgili hyunjin'i fırçalamayı not edip "sorun değil." diye atladım. iki kadın anlamadığım bir ifadeyle önce hyunjin'e baktılar sonra da bana gülümseyip yanımızdan ayrıldılar.

"neler oluyor?" diye sordum. cevap vermedi ve yürümeye başladı.

evin başka bir kapısından çıkıp kocaman turuncu tuğlalı bir yapıya yürüdük birkaç adım. muhtemelen atölye dediği yer burasıydı. çok büyük ya da küçük değildi. dikdörtgenin ucuna ilişmiş bir daireden oluşuyordu yapı. çocukluk hayalim olan mimarlık hala içimde bir yerde olmalıydı ki hüzünle doldum.

içeri girdiğimizde ise ağzımın yere düşmemesi için olası tüm çabamı harcamıştım. hyunjin karaktersizin önde gideni olabilirdi fakat tanrı gibi bir şeydi aynı zamanda da.

streetlight • skzDonde viven las historias. Descúbrelo ahora